Türkiye’ye gelen kariyerli yabancı hocalar, bize değil de mesela Arnavutluk’a gitseydi; o ülke ihya olurdu. Avrupa hatta dünya futbolunda bir ekol, bir kült ve örnek alınması gereken bir kuşak sahibi olurlardı. Bizim ne olduğumuz belli değil...
Ligimizde görev almış uluslararası değerde çok sayıdaki teknik direktör; şutlanarak ve üstelik aşağılanarak gönderildi.
Sessiz, sakin, kibar ve babacan tavırlarını bir zaaf işareti gibi algılayıp hafife (Hatta alaya) aldığımız Del Bosque; Beşiktaş’tan kovulduktan sonra, başına geçtiği İspanya’yı, hem Avrupa hem Dünya Şampiyonu yaptı.
Rahmetli Kazım Kanat bu adama durmadan “Yeniköy Kasabı” deyip duruyordu.
Bizim burun kıvırıp çöp tenekelerine attığımız, ama başka yerlerde başarıdan başarıya koşan ünlü teknik direktörlerin sayısı, şaşırtıcı çoğunluktadır.. Sadece Del Bosque ile sınırlı değil... Hepsini yazmaya yer yetmez. Hangi birini söyleyelim!
***
Şimdi kellesini istediğimiz adam, Mancini... Bu şık İtalyan, kendi kurmadığı ve lig 9’uncusu olarak aldığı takımı; Türkiye Kupası sahibi yaptı ve Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan sokmak üzere... Birçoğu bunu başarı olarak kabul etmiyor.
Mancini’nin, oyuna giren futbolcu kanalıyla saha içine kağıda yazılmış taktik göndermesi, alay konusu oldu. İlk kez tanık olduğumuz halde, yenilikçi bir hareket olarak algılanmadı... Kadroyla sık oynaması da, bir arayışın doğal seyri olarak kabul edilmedi.
Hoca mı futboldan anlamıyor, yoksa biz mi hocayı anlamıyoruz?
Türkiye’ye gelmiş onca kariyerli hocaların neredeyse tamamı hatalı bulup da, kendimizin doğrunun içinde olduğuna inanmak ne kadar gerçekçi?
***
Mancini, geleceği olan parlak bir hoca... G.Saray’dan sonra, parmak ısırtacak başarılar elde edeceğine inanıyorum. Onu çabuk harcamak ve Türkiye’den bir an evvel soğutmak çabaları yerine; potansiyelini keşfetmek isteğini ve sabrını taşımalıyız. “Hep onlar yanlış, hep biz doğruyuz” saplantısı; futbolumuzu sürekli kaosa götürüyor. Nice değerleri boşuna harcadık.
Kendi kendimizi önemsemede bu denli narsist olmamalıyız.