CHP artık değişiyormuş... Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayarak, “AKP’den vazgeçelim, artık AK Parti diyelim, muhatabımızı incitmeyelim...” diyerek niyetinin ne kadar “ciddi” olduğunu gösteriyormuş...
Bunu Aydın Doğan’ın zavallılaştıkça zavallılaşan kalemleri söylüyor. Fırıldaklar da üzerine atlıyor: “CHP değişiyor...”
Fırıldaklar, Akif Hamzaçebi’nin “Erdoğan için Cumhurbaşkanlığı sistemini getiriyorsunuz ama yarın laik bir diktatörle de tanışabilirsiniz” beyanatının üzerine de atlamışlardı.
Bir “laik diktatör”ün çıkabileceğine inandıkları için değil, Erdoğan’dan nefret ettikleri ve “hayır”larına daha sağlam bir gerekçe bulamadıkları için...
Eskiden, Erdoğan’a “doğrudan” laf söyleyemeyenler, “üst akıl da neymiş, her şeyi komployla, üst aklın manipülasyonlarıyla açıklamayın” diyorlardı; Erdoğan’ın sözlerini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlardı.
15 Temmuz’u görünce, bundan vazgeçtiler.
Şimdi daha sofistike takılıyorlar; “Cumhurbaşkanlığı sistemini anlamaya çalışıyormuş gibi” yapıp “belirsiz noktalar” bulmak, 15 Temmuz’a direnen parlamentonun “daha iyisini” hak ettiğini söylemek ve “değişen” (!) CHP’yi övmek gibi...
Hemen aklıma gelmişken, “değişen” CHP’nin olumlu bir icraatını hatırlatayım:
Hayır, “halk”tan nefret etmeye, halkın inanç ve değer tercihlerine aşağılamaya devam ediyorlar.
Değişmediler.
İş tutuş tarzlarını değiştirmişler.
Daha doğrusu, “Daha yaratıcı işler yapalım, daha zekâ ürünü muhalefet metotları bulalım, bir de böylesini deneyelim” demişler.
Oturup düşünmüşler...
1988 yılında Şili’de diktatör Pinochet’nin kaybettiği referandum sürecini anlatan ve yönetmenliğini Pablo Larrain’in yaptığı “No” adlı filmi, bu filme ilham veren ünlü “reklâm kampanyası”nı örnek almaya karar vermişler.
Filmde, “hayır” diyen muhalefetin, pozitif mesajlarla referandumu kazandığı anlatılıyor.
Öneri, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na götürülmüş.
Kemal Bey “olur” demiş.
İlk pozitif mesajı da, “Anayasa Mahkemesi’ne gitmiyorum” diyerek kendisi vermiş.
Dün, “No” filmine ilham verdiği söylenen reklâmcı Francisco Garcia Ferrada CHP Gençlik Kolları’nın girişimiyle Türkiye’ye getirildi.
Ferrada bir hafta boyunca Türkiye’de kalacak, CHP’nin hayır kampanyasına eşlik edecek, gerekirse akıllar verecek, gerekirse tashihler yapıp kampanyanın daha “pozitif” yürümesine katkı sağlayacak.
Fakat dün ilginç bir şey oldu.
Reklâmcı Ferrada, önce neden Türkiye’ye davet edildiğine şaşırdığını söyledi, sonra da (muhtemelen) bir gazetecinin (yahut gazetecilerin) sorusu üzerine şöyle bir çıkış yaptı: “Mal, burası Şili mi?”
Hayır, tabii ki “Mal” demedi...
Bakışlarıyla, gülümsemesiyle bunu der gibiydi.
Şaşırdığını söylerken de samimiydi. Çünkü CHP’lilerin davetine gerçekten de çok şaşırmıştı.
Sadece şunu söyledi: “Biz pozitif bir kampanya yaptık, sonunda kazandık ama bizde güçlü bir diktatörlük vardı. Buradaysa seçimle gelmiş bir lider var...”
Kendisini davet edenlere ayıp olmasın diye de (rüşvet-i kelam kabilinden) şunları ekledi: “Tabii yine de gücü tek elde toplamak hiçbir ülke ve toplum için iyi değildir.”
İşte değişen CHP’nin ilk olumlu icraatı...
Fakat yine de “problemli” ve tashihe muhtaç bir icraat bu...
Birincisi, seçimle gelmiş Cumhurbaşkanı’na Pinochet muamelesi yapıyorlar. Hem bühtanda bulunuyorlar, hem terbiyesizlik ediyorlar.
İkincisi, nasıl bir ülkede yaşadıklarını davet ettikleri reklâmcıdan öğreniyorlar.
Üçüncüsü de şu:
Şili’deki kampanyayı yürüten kişi Francisco Garcia Ferrada değil, René Saavedra’ydı. Yanlış kişiyi çağırmışlar.
İlk kez, “akıllıca” ve “zekâ ürünü” dedirtecek bir iş yapıyorlar, onu da akılsızlıklarından yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar.