Başbakan Ahmet Davutoğlu’na geçtiğimiz hafta İshakpaşa Sarayı’nda Ülke tv ve Kanal 7 ortak yayınında sorularımızı sorduk. Sorulardan biri “HDP ve Paralel Yapı neden Diyanet İşleri Başkanlığı’nı hedef alıyor” idi.
Başbakan’ın uzun cevabının özeti, “Çünkü tam da İslam’ın terörle özdeşleştiği bir dönemde yanlış Şii ve Sünni ifrat-tefrit gerilimlerinin yaşandığı bir dönemde yükselen makul sese, Türkiye’den yükselen gelenek ses olmasıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugünlerde dünyanın ihtiyacı olan makul İslam’ın temsilcisi olmasıdır” cümleleriydi.
Gerçekten de HDP, seçimi kazanması halinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatacağını ilan ederken... Paralel Yapı, yok “lüks otomobil”, yok “İslam Ansiklopedisi’ndeki maddi hata” diyerek Diyanet İşleri Başkanlığı’na “karakter suikastı” yaptı..!
İşin ilginç tarafı kendisine “dini” bir hüviyet atfeden yapı, yıllarca “şeytanlaştırdığı” HDP ile Diyanet İşleri Başkanlığı konusunda müttefik oldu.
Seçim Beyannamesinde “Zorunlu din derslerini, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırmaktan” söz eden HDP, aynı metinde 9 kez “LGBT” kavramını kullanıyor ve kendi toplumsal katmanına “Aslında bu LGBT dediğimiz eş cinseller, lezbiyenlerdir” de diyemiyor!
Çünkü seçimde, “çantada keklik” olarak düşündüğü Kürtlerin çoğunluğunun “dindarlığının” farkında!
Lakin bu HDP’nin seçimdeki müttefiklerinden biri Paralel Yapı ya da mahkemenin tanımlamasıyla Fethullahçı Terör Örgütü.(FETÖ)
Ve bu bir araya gelmeleri son derece zor görünen iki yapı Diyanet İşleri Başkanlığı’nı hedefine koymuş görünüyor.
Neden?
HDP açısında anlaşılır. Zira, ideolojik olarak zaten din ile arasına mesafe koymuş bir parti.
Dün Star gazetesinin manşetinde Nuh Albayrak’ın son dönemde olup bitenlere ışık tutan yazısını okuduk.
O yazının başlığı, “Diyanet’in infazına böyle karar verildi...” idi.
Yazının tamamına internetten ulaşabilirsiniz.
Lakin benim yazıdan anladığım, Paralel Yapı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve Mehmet Görmez’i tıpkı Tahşiye kumpasında olduğu gibi kendisine rakip görme eğiliminde oluşu.
Diyanet’in son yıllarda Türkiye’nin Anadolu’dan taşan kurumlarından biri olması..
Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Avrupa’da Uzak Asya’da hatta Amerika’da “Makul İslam”ın önemli bir aktörü olması...
Kendisine hiçbir kulvarda rakip kabul etmeyen Paralel Yapı’yı harekete geçirmiş görünüyor.
“Ya bana eklemleneceksin ya da tasfiye olacaksın” düsturuyla hareket eden yapı, talepleri karşılanmayınca -ki beddua meselesinde istedikleri fetvayı alamadıklarını biliyoruz- saldırıya geçmiş.
Anlıyoruz ki, kendi faaliyet alanları içerisine giren hiçbir aktöre yaşama hakkı tanımayan bu yapı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na “lüks otomobil” ve “maddi hata” gibi argümanlarla saldırıyor.
Rakibini alaşağı etmek için de yine bildik yöntemlere, “kaset, şantaj, dinleme” işlerine de yönelmiş. (Star, Nuh Albayrak “Diyanet’in infazına böyle karar verildi...” 13 Mayıs 2015)
Zaten, ideolojik olarak din ile sorunu olan HDP de Paralel Yapı ve Cihangir cemaatinin sufleleriyle Diyanet’i yıpratmaya kalkışmış görünüyor.
Oysa hem Paralel Yapı’yı hem HDP’yi “güdüleyen” bir başka aktörden daha söz etmekte fayda var.
Bu aktör İsrail’dir.
Zira, geçtiğimiz hafta Sabah gazetesinde yayınlanan bir habere göre, Türkiye’nin Anadolu’dan taşan tüm kurumlarına yönelik faaliyetlerini bildiğimiz İsrail’de bir üniversite Diyanet İşleri Başkanlığı raporu hazırlamış.
Tel Aviv Üniversitesi’nin hazırladığı ve “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye dışında dini hizmetleri”ni anlatan raporda çarpıcı iddialar var.
Mesela, “Diyanet yurt dışında Kur’an öğretimi yapıyor. Fetvaları İslam dünyasının değişik bölgelerinde önemseniyor. İslam coğrafyasında yıkılan ya da harabeye dönen camileri yeniden yaptırıyor. Umre programına Kudüs’ü de aldı” gibi.
O halde anlıyoruz ki, Paralel Yapı Diyanet İşleri Başkanlığı’na saldırırken sadece kendi çıkarları için değil aynı zamanda İsrail çıkarlarını da hesaba katıyor.
Tıpkı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedefe koydukları gibi.
Hatırlayın!
Hakan Fidan MİT Müsteşarı olduğunda İsrail’in hedefi olmuştu, arkasından Paralel Yapı, Hakan Fidan ile ilgili neler neler planlamıştı.
‘Deniz Feneri’ geçmiş olsun
Deniz Feneri E.V davasında İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi bazı sanıklar için beraat bazıları içinse davanın düşürülmesi kararı verdi. Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Yönetim Kurulu üyeleri Mustafa Çelik, Zahit Akman ve İsmail Karahan’ın da aralarında bulunduğu sanıklara 8 yıldır yapılan asılsız iftira ve karalama kampanyası da böylece mahkeme kararıyla sona erdi.
Her birine geçmiş olsun diyorum. Bu davanın kimlerin kumpası olduğuna yönelik bilgilerimizi de ileri de paylaşacağımızı bu köşeden ilan etmek istiyorum.