Türkiye’nin en büyük ihalesi İstanbul 3. havalimanı için İstanbul’da sonuçlanırken, aynı saatlerde nükleer santral için Ankara’da Japonya ile imza atılıyordu... Bu projeler büyük ve önemli... Bu projeler Türkiye için sürdürülebilir ekonomik büyüme ve istihdam demek.
Yine aynı saatlerde, dünyanın öbür ucunda Meksika’da, yılda 150 bin araç üretecek ve 1.3 milyar dolar yatırım değeri taşıyan Audi fabrikasının temeli atıldı... Audi bu fabrikayla Kuzey ve Güney Amerika piyasasını hedefliyor... Meksika’da üretim, hem kilit piyasalara yakınlık, hem de dolar kuru dalgalanmalarından uzakta kalmak- demek. Bu -kilit piyasalara yakınlık- konusunu Türkiye için not alalım, oraya geleceğiz.
Meksika’nın bu yatırımını kıskandık... Çünkü bu yatırım -her ülkeye lazım- cinsten: Doğrudan yabancı yatırım... Meksika’nın ortasında beş bin nüfuslu yalnız bir kentin toprağına 1.3 milyar dolar yatırmak, her durumda ev sahibine yarar.
Doğrudan yabancı yatırım çekmek için dünyada müthiş bir yarış var... Her ülke bu tür yatırımı toprağına çekmeye yarışıyor. Yabancı yatırımcı için ev sahibi ülke yatırım ortamı, yatırım mevzuatı, istihdam piyasası, istihdam hukuku ve siyasi istikrar hep önemli. Herkes uluslararası şirketlerin gelişini kolaylaştırmak için uğraşıyor. Bir yatırımla, Meksika’nın çorak toprağına sihirli el değmiş oluyor.
Bu işlerde coğrafya çok önemli. Yatırımcı fabrikayı bir yere kondururken, ürünü nerelere satacağını ve nasıl dağıtacağını düşünüyor. Meksika, Kuzey ve Güney Amerika’ya yakınlığı yüzünden, yani sırf arsanın yeri nedeniyle hayli yatırım çekti... 2011’de Meksika’nın çektiği doğrudan yatırım 22 milyar dolar, 2012’de ise 13 milyar dolar. Aslında çekilen yıllık yatırım miktarının da istikrarlı olması, çok düşmemesi makbul. Ve o bölgede esas yatırımı Brezilya çeker: Önceki yıl 65 milyar dolar geldi.
Türkiye’ye gelince: Türkiye yıllık ortalama 10-15 milyar dolar yabancı yatırım çekiyorsa da, bu miktar azdır. Hak edilen, istikrarlı 40-50 milyar dolardır. Öte yanda bu işlerin nasıl yapıldığı konusunda Türkiye ile Meksika arasında önemli benzerlikler vardır. Yabancı yatırımcı da benzerliğin farkında: Birkaç büyük küresel yatırımda Meksika - Türkiye yarışmıştı.
Haritaya bakınca, Meksika arazisi Kuzey ve Güney Amerika’ya ulaşmak için uygun. Yabancı yatırımcı açısından Türkiye’ye de bakınca, arazinin daha çok Avrupa’ya ulaşmak için, ya da iç pazar için yararlı görüldüğü anlaşılıyor. Ve Türkiye’nin hâlâ bir avantajı var: Türkiye, güneyindeki ve doğusundaki ülkeler için üretim üssü olma potansiyelini daha kullanmadı. Çünkü bu ekonomiler hâlâ kapalı-yarı kapalı ve daha zenginleşip katma değeri yüksek mal talebine başlamadılar.
Doğuda İran-Afganistan dışındaki eski Sovyet bölgesi hâlâ Moskova’ya bağlı sayılıyor. Bu bölge yeraltı zenginliklerini harekete geçirmekte yavaş kaldı, refah yayılmadı ve ekonomiler tam açılmadı. Asıl gelişme Ortadoğu’da: Arap Baharı sonrasında siyasi istikrar sağlanması, doğal ve insan kaynaklarının harekete geçirilmesi ve ekonomilerin tam açılması gerekiyor ki, bölgesel talep başlasın. Türkiye’nin doğusu ve güneyinde refah başlayıp orta sınıflar belirince, hem bölgesel talep, hem de uluslararası sermayenin arz çabası başlar. Bölgesel talep başlayınca, Türkiye de tam kapasite bölgesel üretim üssü olacaktır. Tıpkı Meksika gibi.
twitter.com/selimatalayny