Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında bütün kontrol noktalarını FETÖ'cülerin tuttuğu bir medya düzeneği kurulmuştu. Tıpkı 28 Şubat darbesi zamanında medyanın adeta darbenin azmettiricisi olduğu gibi en büyük destek yine medyadandı.
FETÖ nasıl ki devlettin tüm kritik kurumlarındaki kritik pozisyonları ele geçirerek insanları suçu failine şikayet eder duruma düşürmüş ve her durumda faturanın siyasi iradeye kesilmesini başarmıştı; medyada da tüm kontrol noktalarını ele geçirerek işin toplumsal algı kısmını yönetmişti.
Sadece örgütün yayın organlarında değil, görünürde kendileriyle alakasız zannedilen gazete ve televizyonlarda bile haber ve yazı işleri müdürleri, politika sayfası editörleri, polis-adliye muhabirleri üzerinden sorunsuz bir haber akışı sağlayabiliyorlardı.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında tankın içinden çıkan 17-25 Aralık dolayısıyla yürütülen davanın da firari sanığı olan eski emniyet müdürü Mithat Aynacı, FETÖ'cü muhabirlerin en muteber haber kaynağı daha doğrusu emniyetteki ağabeyleriydi.
TSK-emniyet ve yargıdaki FETÖ yapılanması aracılığıyla yapılacak her hamlenin önce algı operasyonu düzenleniyor; kamuoyu, yaşanacaklara medya aracılığıyla hazırlanıyor ve böylece "Ne kadar da haklılar" algısı yaratılıyordu.
Sahte delillerin sözde gazetecilere bavulla taşındığı, binlerce sayfalık iddianamelerin yazı işleri masalarında paylaştırılıp okunduğu günlerdi.
***
Şimdi ise ne FETÖ ve 15 Temmuz davalarında ne de 28 Şubat davasında hakkıyla bir takip söz konusu. İddianameleri okumaya mecalimiz yok, davaları izleyecek muhabir bulamıyoruz.
Türkiye tarihindeki bu en önemli davalar neredeyse basın öksüzü durumunda.
Silivri ve Sincan'da yürütülen FETÖ ve 15 Temmuz davalarına gidip bakın, göz dolduran bir medya ilgisi, bir sivil toplum ilgisi var mı?
***
Peki ya 28 Şubat davası?
Önceki gün Sibel Eraslan 28 Şubat döneminde kendisine çok görülen avukatlık cübbesini giyerek izledi davayı. Paylaştığı fotoğraflarda, taa 1980'lerden bu yana başörtüsü yasaklarıyla mücadele eden, daha 1987'de FETÖ elebaşı Gülen tarafından "provokatör" ilan edilen kadınlar vardı, ellerinde bastonlarla davayı izlemeye gelmişti. Davanın darbeci sanıkları "10 senedir huzurumuz kalmadı" diye utanmadan yakınıyordu, "darbe değil görevlerini yaptıklarını" söyleyerek.
Darbenin sanığı olarak mahkeme edilen isimlerle ilgili günlerdir malum gazetelerde savunma hattı kurulmuş durumda. Bir takım emekli askerlerin beyanları üzerinden dava sulandırılmaya çalışılıyor. Kimisi de 28 Şubat'ın darbe olmadığına Necmettin Erbakan'ı şahit gösteriyor, "gönüllü istifa etti direnmedi" demeye getiriyorlar. En iyi söyleyen ise "Darbe değil olsa olsa görevi kötüye kullanmaktır bu" diyor.
Nereye sinyal verdiği belli bazıları da "Bu bir darbe davası değil FETÖ kumpasıdır" görüşünde.
Oysa karargahtan tekmil alan gazetelerin manşetleri arşivlerde, failleri de mağdurları da hayatta ve hafızamız gayet taze. 28 Şubat davasını ulusalcıların paşa gönlü olsun diye FETÖ'ye bağlamak milyonlarca insana aptal muamelesi yapmaktır ancak.
***
Darbeciler böyle tek ses olmuşken, darbenin hedef aldığı toplum kesiminin okuduğu gazeteler ne yapıyor dersiniz?
Dün baktım gazetelere, Star dışında manşet yapmak şöyle dursun birinci sayfadan gören dahi olmamıştı, 28 Şubat davasının karar duruşmasını.
Hakim hükmünü okuyunca mı haber yapacaklar, merak ettim. O da belki yazar altına tek haber...
Darbelerin mağdurları sahip çıkmazsa failleri ne yapmaz?
"Bir daha asla" diyorsak, bugün bu davalara sahip çıkmalıyız.