Mekan insana tesir ediyor. Üç aylık şehir karantinasından sonra seyahat özgürlüğüne kavuşunca soluğu memlekette aldık.
O yüzden biraz buralardan havadis vermek istiyorum.
Rize’deyim, köyde...
Sahil şeridi sıcak havada bunaltır, nemi İstanbul’dan beterdir Rize’nin. Ama köylere çıktıkça havanız değişir. Rüzgar serinletir, gözünüz gönlünüz açılır, doğa konuşmaya başlar sizinle.
İçine düştüğünüz şehirli telaşlardan, ajansların son dakikalarından öyle bir hızla çekip alır ki size ve yıllardır kuşlarla muhabbet eden, ağaçlarla ahbaplık kuran birine dönüşüverirsiniz…
***Uzaktan çalışma, ev-ofis deneyimi şehirde oldu da, Rize’nin bir köyünde derelerin şırıltısı, kuşları cıvıltıları içinde gündemi takip etmek, hele de siyaseti gerçekten hayli zor.
Madem İstanbul’dan kaçıp geldik çayın memleketine, önce yerel gündeme dair bir kaç kelam edeyim.
Malum, Kovit 19 salgınından dolayı, tüm çiftçiler gibi çay üreticileri de bazı sıkıntılar yaşadı.
Yazın çay toplamak için köyüne giden çoğu kişinin asıl ikametgahı İstanbul ve Kocaeli gibi büyükşehirler.
Giriş çıkış yasağından dolayı hem çay toplama işi az da olsa sarktı hem de Gürcistanlı işçiler bu sene gelemediğinden ciddi bir tarım işçisi sorunu yaşandı. Çay toplamanın kendine özgü zorlukları var. Hasat vakti geldi mi fırtına da olsa, kızgın güneş de, o çay toplanacak.
Yaz aylarının bol yağmurlu ve sıcak geçtiği Karadeniz ikliminde ürününüzün dalında kalması hem mahsulün hıza kartlaşmasına yol açıyor hem de bir sonraki sürümü olumsuz etkiliyor.
Dolayısıyla şu sıralar Rize’de en değerli şey, hızlı çay toplayabilen çay işçisi.
O kadar ki günlük yövmiye kimi yerde 300’e kadar çıkıyor.
***Bu sorun sadece çayda yok; giderek stratejik bir sektöre dönüşmesine rağmen, tarımla uğraşacak insan sayısı azalıyor. Özellikle Doğu Karadeniz’in köylerinde kışın baca tütmüyor. Yeni nesil köye sadece tatil için gidiyor. Mevcut çay bahçeleri ise belki de köyle ve toprakla sahici ilişkisi olan ama artık iş göremeyen son nesil tarafından dışarıdan getirilen işçilere toplatılıyor.
Çoğu yerde malının başında bile durabilen kişi kalmamış.
Bu da çay bapçelerinin giderek bakımsızlaşmasına sebep oluyor.
Türkiye’de yetişen çay, üzerine kar yağan tek çay. Dünyada yetişen en özellikli çay belki de ama neredeyse sadece Türkiyi’ye de tüketiliyor. Ülkemizin belli bölgelerinde bile ihtal çay tüketiliyor.
Oysa “Türk çayı” markalaşabilir ve önemli bir ihraç kalemi haline gelebilir.
***50 sene gibi kısa bir zamanda kır ve kent nüfusumuz arasındaki oran tersine döndü. 1950’lerde şehir nüfusu yüzde 20’lerde iken bugün köylerde yaşayanların oranı 20’nin de altında.
Bu kadar hızlı nüfus hareketinin tarımsal üretimi etkilememesi mümkün değil. Buna rağmen, özellikle son 10-15 yılda verilen desteklerle, tarım hala önemli ihraç kalemlerimizden biri. Kalabalık ülkelere olan yakınlığımız ve ülkemizin iklim çeşitliliğinin imkan verdiği ürün zenginliği sayesinde giderek stratejik önemi artan tarım sektöründe çok daha iyi bir seviyene gelebiliriz.
Ancak doğal tarım ne kadar önemli hale gelirse gelsin hayatın olağan akışı hala tarımsal üretimin aleyhine.
Küresel ihtiyaçları düşünüp ülke ve bölge bazlı tarımsal kalkınma planları yapmak gerek.
Bunu Doğu Karadeniz’deki duruma bakıp söyleyebilirim; çünkü çocukluğumdan bugüne yaşanan değişimi yakinen biliyorum.
Toprağına aşık insanlar olan Karadenizliler bile insan gücü noktasında dışarıya bağımlı hale geldiyse, köyünden çıkıp bir daha geri dönmeyen insanların yaşadığı illerde durum çok daha ciddidir.
Köylerle şehirleri entegre etmezsek insan kaynağı sorunu giderek çözülemez boyutlara ulaşacak.
Büyük şehirlere göçü önlemek için alınması gereken tedbirler faslını çoktan kaçırdık. Artık yeniden kıra dönüş ve etkin tarım için kolları sıvamak gerek.