Macron'un siyasi portresini ve ürettiği tehlikeli siyaseti analiz etmeden, Fransa'nın konumunu doğru görmek zor...
Öncelikle açık olan şu ki; "Fransız kibri" ile halen dünya siyasetine bakan Fransa, güneşin gölgesindeki "büyüklüğü" ile deve kuşu tarzı gerçek durumundan bihaberdir.
Halen Avrupa'da tek başına bir şey olmadığının, Afrika'dan kovulduğunun, Suriye, Libya, İran hattında bir şey ifade etmediğinin, ABD'nin kuklası olduğunun farkında bile değil.
Böyle bir Fransa, başındaki şirket yönetici edasıyla yöneten lideri Macron ile birlikte, küresel paylaşımda ciddi bir role talip!
O kadar telaşlı ki; Rusya ve Türkiye üzerinden kendisine yeniden görev almaya gayret ediyor.
Güney Kafkasya'da savaşı destekliyor.
Rusya ve Türkiye hinterlandında kendisine özel yer açmaya gayret ediyor.
Baktığınızda konjonktürü doğru değerlendirme peşinde...
Yani Rusya ile kıran kırana mücadele içinde olan ABD'ye (La Fontaine'nin ayı ve bahçıvan hikâyesinde olduğu gibi) "ayı hizmeti" sunarak, yeni yüzyılın pastasından büyük bir paya göz dikmiş durumda.
Bu nedenle özellikle Azerbaycan lideri Aliyev'in aleyhinde bulunan ne kadar muhalif varsa, hepsini Paris ve çevresinde misafir etmektedir.
Medya ve STK'lar üzerinden ise, maddi destekle Aliyev'i hedef tahtası yapma peşinde.
Diğer taraftan Rusya ile büyük mücadele içinde olan ABD'ye hizmet sunmaktadır. Ermenistan ile geçmişe dayanan bağlılık ile Güney Kafkasya'daki yeni durumuna müdahil olmak, Rusya ordusu yerine Fransız ordularını Karabağ hattına yerleştirmek, böylece hem Rusya'ya hem Türkiye'ye musallat olmanın yollarını aramaktadır.
Afrika'dan kovulmasına karşılık Rusya'ya Güney Kafkasya'da, Türkiye'nin küresel masadaki yerine engel olmak, Suriye, Libya ve Akdeniz'deki yeni konjonktüre eklenmek için efor harcıyor.
Ermenistan'ı terör eylemleri için teşvik ediyor, Rusya karşıtı siyasi boy göstermeye cesaretleniyor, Türkiye için yeniden yeni kriz merkezi oluşturarak, ülkeyi yormayı hedeflemiş gözüküyor.
Macron'un Ukrayna'ya NATO askerlerinin gönderilmesi konusunda verdiği beyanını ise, tesadüf olarak değerlendirmemek gerekiyor.
Her ne kadar provokasyon dolu beyan olsa da, buradan anladığımız şey şudur: Evvela Macron siyasi figür olarak kale alınmadığını biliyor. Putin'in en son telefon görüşmesini basına servis ettikten sonra, Macron ile görüşmemesi buna örnektir...
Avrupa'da yeni savaş retoriği ve Macron'un buna öncülük etmesini ise, iyi anlamak gerekiyor. Herkes biliyor ki; Fransa'nın konvansiyonel bir savaşa hele Rusya ile karşı karşıya gelmeye ne gücü ne cesareti ne de fiili olarak potansiyeli var.
Bu durumda Ermenistan üzerinden yeni Ukrayna dizayn etmek, kendisi için hayatidir. Bu provokatif beyanlarla Baltık devletlerini, Moldova, Romanya, Bulgaristan gibi maşa olarak hayal ettiği ülkeler, Rusya aleyhinde harekete teşvik etme çabası gibi durması tesadüf olay olarak görülmemeli.
Yani savaş ortamlı ateş çemberi bir taraftan ABD-Rusya düşmanlığında yer alma gayreti, diğer taraftan Türkiye hinterlandında taraf olarak masaya oturma senaryosudur.
Macron, Napolyon dönemi tarihlerine özenmiş olabilir. Rusya'ya kafa tutarken, Napolyon'un Rusya ile savaşın sonundaki akıbetinin yeniden okunması, kendisi açısından yararlı olacaktır.
Türkiye'nin Afrika'da boy göstermesine tepkisini gizleyemiyor, Kafkasya'da gerçek aktör olduğunu hazmedemiyor, Libya'daki varlığına kriz geçirmiş olabilir ama yeni dünyada eski paradigmanın artık çalışmadığını öğrenemediği de aşikâr...
Halen yeni durumu idrak etmekte zorlanan Macron için savaş retoriği ve kışkırtmaları sadece masada ve menfaatleri doğrultusunda istediğini kapma yöntemidir.
Peki patronu ABD buna ne diyor:
"Afrika'dan kovulan Fransa'yı ABD, neden desteklemedi?"
Macron çırak başladı ama halen kalfalığa terfi edemedi. Bu tehlikeli "çıraklık dansı" kendisini kalfalık yerine emekliye terfi edecek, acaba bunun farkında mı?