Türkiye’nin her fırsatta karşısına dikilen Fransa! Macron’la birlikte karşıtlığının dozunu artıran, adeta İslam ve Türk karşıtlığı söylem ve eylemleri ile yeni fırsatlar peşine düşmüş ve kurtuluşunu da bu performansında görmekte.
Akdeniz’deki Türkiye başarısı, yarasını o kadar deşti ki, adeta isyana kalkıştı. Marjinal söylemleri, sadece kendisini değil Fransa’nın geldiği vahim durumun da göstergesi gibi adeta. Libya’da Türkiye’nin tezlerinin kabul görmesi ve bu hususta paydaşlık bulması, Fransa’yı giderek isyankar profile itti. Hem İslam’a karşı ucube cümleler kullandı, hem de İslam dinine ve Müslümanlara karşı adeta savaş açtı.
Akdeniz yarası Macron’u o kadar çaresiz bıraktı ki, buna aklı ile sebep olan Türkiye’ye karşı, Avrupa Birliği Ülkelerinden yaptırım kararı tekliflerine ortak aramaya kalktı.
Dahası var! Bir baktı Türkiye, Fransa’nın eş başkanı olduğu AGİT’in Minsk grubunun, 30 yılda çözemediği veya çözmek istemediği Karabağ sorununu, yine Türkiye’nin de parçası olduğu yeni süreçle elinden kaçırdı. Çıldırdı! Ermenistan’ı ve Paşinyan’ı kışkırttı. Statükoyu korumak için yapmadığı tiyatro kalmadı.
Paşinyan’ın provokasyon içerikli politikalarına çanak tuttu. Azerbaycan’ın haklı davasına karşı, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak gayreti ile karar tasarısını işleme koymaya gayret etti. Sonra çark etti. Bir eli ile vurmak isteğini göstererek nabız yokladı, sonra da Dışişleri Bakanı eliyle bu nabız yoklama çaresizliğinden geri adım attı.
Moskova’yı durmadan arıyor. Putin’e bir şey demeye kalkıyor. Sonra Aliyev’i arıyor. Durmadan telefon üzerine telefonla, sürece damardan müdahil olmaya gayret ediyor.
Uzun zamandır Azerbaycan içinde, bayağı siyaseten yol kateden Fransa profili sayesinde, çöpe düşmüş vaziyet alıyor. Tarafsız kalması gerektiği Karabağ konusunda, tam da tarafın kendisi olduğunu ilan ediyor. Nasıl mı? Eylemleri ve söylemleri ile.
Ermenistan’ı, Türkiye karşıtlığı tutumunun doruk noktaya çıkmasını tetikliyor. Türkiye ile sınırların açılması, Azerbaycan’la ekonomik olarak yeni boyuta girmesi, “Ermenistan’ı istediği şekilde kullanmasının önünü kesecek” diye düşünmekteydi.
Türkiye’yi her fırsatta, Karabağ meselesinde esas tetikleyici taraf olarak gösterme peşine girdi. Başkan Erdoğan’ın artan etkisi ve tarifi olmayan toplumdaki sevgi seli ile karşılanması, Kafkasya’da nasıl bir sürecin bundan sonra hakim olacağını kendisine göstermekte idi. Tabii ki diğer taraftan, ilişkilerin hiç kesilmediği İran.
İran üzerinden de süreci provoke etmek, Ermenistan-İran hattını zinde tutmak ve bu mevcut gelinen durumu alt üst etmek için durmadan çalıştı. Provokasyon üzerine provokasyon!
Sonu ortada! İngiltere, Türkiye ile yeni ekonomik gelecek tasarlamakta. Almanya, ikili ilişkiler dönemine girmekte. Rusya, Türkiye ile ilişkilerini daha yüksek faza çıkarma peşinde.
İtalya, Libya hattında Türkiye ile beraber yürüme planlaması yapmakta.
NATO, hiç bir formatta Türkiye’siz geleceğini tasavvur edemiyor, edemez zaten!
Avrupa’dan alamadığı desteğin sonucu, tam ters teperek karşısına yeni süreç ve Fransa için dağıtıcı süreç sunmakta.
Tabii tüm bunların mimarı, Başkan Erdoğan. Kendisini kale almayan, aramalarına cevap vermeyen, Başkan Erdoğan var karşısında. Tüm bunlar hüsran üstüne hüsran yaşattı Macron’a.
Bileğini bükmek istediği Erdoğan, sadece bileğini değil, siyaseten geleceğinin sorgulanmasını temin eden ilmi siyaset anlayışını sürdü masaya. Sonuçta yalnız kaldı Macron Fransa’sı. Kendi ülkesi içerisinden politikaları sorgulanmaya başladı ve tüm bu olumsuzluk sonucunda, anladı! Mektup yazdı ve sil baştan temiz bir sayfaya muhtaç olduğunu ilan etti. Bu sıcak dil, ilişkiler açısından önem arz ediyor. Siyaset budur işte. Kalıcı dargınlıklar, devletler arası ilişkiler için değildir. Erdoğan’ın, AB’ye yönelik mesajları ise, adeta Avrupa’nın yeniden yeni sayfa açarak hareketliliğine imkan verdi. İşte ortada bir gerçek vardır. Yeni süreci, Erdoğan Türkiye’si belirliyor. Macron’un mektubu ise, bunun kanıtı olarak hafızalarda kalacaktır.