Sanıyorum önceki gece Birleşmiş Milletler’de ortaya çıkan tablo, ‘Türkiye ve İsrail arasında yeniden bir stratejik işbirliği olabilir mi’ arayışında olan çevreleri hayal kırıklığına uğratmıştır.
Türkiye ve İsrail arasında 1990’ların yakınlaşmasını bekleyenler, inatla bölgenin, ittifakların, duruşların ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere enerji dengelerinin değiştiğini görmek istemiyor.
Artık gözlemci devlet statüsünde de olsa BM nezdinde kabul gören bir Filistin devleti var. Sosyal medyanın eşsiz benzetmesiyle ‘Yetmez, ama evet’. Nereye kadar; elbette özgür Kudüs’e kadar.
Önce bir hakkı teslim edelim. BM’de ortaya çıkan tabloda, Türkiye’nin son on yılda gösterdiği duruşun, tarih ve bölge sahnesine çıkışın ve siyasi iradenin rolü büyük. Emeği geçen herkesi, özellikle de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve ekibini kutlamak gerekiyor.
Şu cümleler Davutoğlu’nun BM’ye hitaben yaptığı, tüm dünyanın büyük bir dikkatle izlediği, bizdeki bazı gazetelerin ilk sayfaya taşımaya sözüm ona tenezzül etmediği tarihi konuşmadan:
‘Eğer bir uluslararası düzen ve BM sisteminin saygınlığından bahsediyorsak, Filistin bayrağı bu binanın önünde dalgalanmalıdır. Bu bayrak sadece bağımsız bir ülkeyi değil, Filistin devletine ve halkına karşı yıllardır yapılan haksızlıkların da düzeltilmesini temsil edecek. Filistin devletinin tanınması uluslararası toplum için bir seçenek değil, ahlaki, siyasi, stratejik ve meşru bir yükümlülüktür.’
***
Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik kitabından ‘Sıfır Sorun’ tezine, Suriye politikasından Mavi Marmara’da gösterdiği duruşa kadar hemen her konuda çok tartışılan, konuşulan, eleştirilen; ama yazık ki acımasızca, acemice, bir o kadar da kötü niyetle eleştirilen bir isim.
Acımasızca; çünkü daha ortaya konulan politikaların sonuçları görülmeden eleştiriliyor. Acemice; çünkü bölgeyle, coğrafyayla ilgisi Batılı başkentler üzerinden olan isimlerin çalakalem yaklaşımları. Kötü niyetli; çünkü Türkiye’nin izlediği dış politika, eksiklerine, yanlışlarına rağmen, doğru bir rotada ve samimiyetle ilerliyor. Bu da bugüne kadar belli güç odaklarının uzantısı olarak Türkiye’yi elinde tutmak isteyen merkezleri rahatsız ediyor.
‘Ne işimiz var bu Ortadoğu bataklığında’ diyenler, acımasız olduğu kadar acemi, bir o kadar da kötü niyetli.
Onlara cevap Filistin’den geldi. Filistin yönetiminin BM’deki Başmüzakerecisi Saib Ureykat, Türkiye’ye desteğinden ötürü teşekkür ederken bakın ne diyor:
‘Teşekkürler Türkiye, Filistin’in yanında sergilediğiniz bu duruş, Kudüs’te mabedlere altın harflerle yazılacak.’
***
Şimdi önünde zor, ama bir o kadar da barışın anahtarı olan bir yol haritası var Türkiye’nin. Filistin için atılan bu adımın devamının gelmesi elbette tek başına Ankara’nın taşıyabileceği bir yük değil.
Öncelikle Suriye sorununun bir an önce, üstelik yeni kriz alanları ortaya çıkarmadan çözülmesi gerekiyor. Çünkü Gazze, Filistin ve İsrail parantezindeki her gerginlik, bir şekilde Şam’daki rejime hayat veriyor. Şam’daki rejimin şu ana kadar varlığını sürdürmesini gizli bir hayranlıkla takip edenler, bu ayakta kalışın bölgeye faturasına aldırış etmiyorlar.
Türkiye’nin Filistin ilgisi, tarihsel, bölgesel dinamiklerin yanı sıra gelecek tasavvuru açısından da doğru, haklı ve sonuna kadar meşrudur. Yıllar yılı neredeyse tüm sorunların kaynağı olan çıbanbaşı ülke ve onun arkasında durmaktan hala çekinmeyen uluslararası sisteme rağmen atılan yeni adım önemli ve değerlidir.
Devamı gelecek, gelmeli. Filistin ve Kudüs’ün özgürlüğü sağlanmadan bu coğrafyada barışı sağlamak imkansız.