Gıda sektöründe kullanılan kimyasalların insan sağlığını tehdit ettiğini ve kansere neden olduğunu savunan hekimlerle doğal beslenmenin daha önemli olduğunu savunan hekimler hala ortak bir paydada buluşamadı. Fakat hayat devam ediyor, insanlar besleniyor ve hastalıklarda da henüz gözle görülür bir değişiklik yaşanmadı. Dolayısıyla iş başa düşüyor.
Hangisinin daha doğru olduğuna kendimiz karar vermeliyiz ama önce yanlışlardan bahsetmek gerekiyor. Nerede yanlış yapıyoruz ve temel problemi neden göremiyoruz, sorularına doğru cevap bulmalıyız. Öncelikle beslenme alışkanlıklarımızı düşünmemiz gerekiyor çünkü beslenmeye bakış açımız, tek anahtarımız. Sizin için beslenme nedir? Sadece midenizi doldurmak adına yapılan bir aktivite mi? Sorumluluklarımız arasında tükettiğimiz gıdaları önemsememiz gerektiği de var ama çoğumuz bunu yapmıyor. Ne tükettiğimizin farkında bile değiliz, yediklerimizin içeriğine bakma alışkanlığımız yok...
Marketlerde alışveriş yapanları hiç izlediniz mi? Ürünlerin son kullanma tarihleri ve içeriklerinin ne olduğuna bakan kaç kişi gördünüz? Bozulmayan ekmekler, bozulmayan yoğurt ve sütleri düşünün... Marketlerden satın aldığımız ürünlerin raf ömrü ne kadar? Neden bu kadar kayıtsızız bu konuya?
Satın aldığımız ürünlerin marketlerdeki raf ömrü o kadar uzun ki süpermarketlerin en önemli stratejileri bile bunun üzerine kurulu... Yeni gelen süt ve yoğurtların rafların en gerisine itilmesi ve en öne en eski ürünlerin konması üzerine bir politikası vardır market yöneticilerinin. Hiçbir ürün bozuk değildir aslında ve bozulma ihtimali de yoktur kısa süre içinde! O yüzden problem yoktur onlar açısından. Dolayısıyla günlük ürün gelip gidemez market raflarına. Altı ay raf ömrü olan bir süt, size de çok tuhaf gelmiyor mu? Ya da yoğurt? Evinizde yoğurt yaptığınızda en fazla bir hafta içinde yoğurt küflenmeye başlıyor. Demek ki içlerine konulan kimyasallarla korunan market ürünlerini tükettiğimizde vücudumuza bazı kimyasalları da mecburen alıyoruz. Bu kimyasalların neler olduğunu anlayabilmemiz için ise kimyager olmamız gerekiyor...
ORGANİKLERDE KİMYASAL VAR MI?
Geçen hafta organik beslenmenin konuşulduğu ‘Dünya Organik Kongresi’ İstanbul’da yapıldı. Organik satıcı, üretici ve uzmanların bir araya geldiği kongrede organik gıdanın yaygınlaşması ve gelişimi konuşuldu. Organik ürünler tüketmek, normal ürünlere göre daha çok denetlendiğinden, daha sağlıklı. Fakat bu işin de endüstrileşmesi korkutucu. Çünkü problem aslında tüketici kitlesinin büyümesi ve ürünlerin daha uzun süre ve daha çok temin edilmesinde. Bunu, kimyasallar olmadan sağlamak pek de mümkün değil. Dolayısıyla tüketilen besinlerin neler olduğu, içinde ne tür kimyasallar bulunabileceğine dikkat etmek gerekiyor.
Beslenme deyip geçmeyin, hayatta kalabilmeniz için gerekli olan her şeyi beslenerek sağlıyoruz. Tükettiğimiz suyu bile market raflarından alıyorsak eğer oturup düşünmemiz gerekmiyor mu paketlenme aşamasına kadar içlerine nelerin girmiş olabileceğini? Daha da vahimi ne biliyor musunuz? Market raflarında, dikkat edildiğinde okuyabileceğimiz prospektüsler bulunuyor. Peki ya restoranlarda yediklerinizin içinde neler var? Fast food adı altında, ‘ ucuz’ beslenmenin en kötü örneklerinin yer aldığı beslenme şeklinde, yediğiniz o dondurulmuş besinler ne zaman, nasıl ve neyle yapıldı? Bu soruların cevabını bulabilmek bile mümkün değil aslında. Ama problem beslenmeye olan bakışımızda... Böylesine sorgusuz, sualsiz, teslimiyetçi bakışla size her şeyi yedirebilir ve böylece kolaylıkla zengin olabilir beslenme sektörünün ağababaları!