İlk önce, dün geceki maçın tekrar adilmiş olmasına rıza göstermediğimi belirtmeliyim. Federasyon Başkanı’nın Beşiktaşlı, federasyon yönetim kurulunun etkin bir üyesinin Beşiktaşlı ve MHK Başkanı’nın da Beşiktaşlı olduğu bir çoğunlukta; kolay alınmış bir karar gibi geliyor bana... Kasımpaşa, hakkını koruma konusunda gerekli mücadele, ısrar, inat ve direnci gösteremedi. Alman liginde, aut sayılması gereken bir golün (Video görüntüleriyle belgelenmesine rağmen) geçerli sayıldığı ve maçın tekrar edilmediği yaklaşık aynı dönemde, bu maç da ilk skoruyla kalabilirdi. Kasımpaşa; “Ensesine vur lokmasını al” tevekkülünde kaldığı için, fazla bağıran sonucu aldı. Oysa UEFA’ya şikayet edilseydi, dün geceki maç oynanmayabilirdi.
***
Müsabaka başladığında, iki taraf da tedirgindi... İlk golün atıldığı 26. dakikaya kadar, ne Beşiktaş ne de Kasımpaşa pozisyona girememişti. Gol, evsahibi takım sahasından çıkmaya çalışırken; Veli’nin presle söktüğü topu şahane bir ara pasla Olcay’ı görmesiyle devreye girdi.
O da Almeida’ya öyle bir asist yaptı ki, Portekizli oyuncu yere düşerken topa vurmasına rağmen, gol geldi. Pozisyonu yoğurdular, pişirdiler, servis edip önüne koydular. Almeida’nın o sırada düşmesi bile, pozisyonu güme götüremedi. Beşiktaş son dönemlerde, buna benzer “Takım oyunu golleri” atmaya başladı.
Ligin ikinci yarısına formsuz başlayan Kasımpaşa, yediği golü de gevşeme nedeni saydı. Bu yüzden tabela 2-0’a çabuk ulaştı ama; gol öncesinde Franco’nun o karambolde rakibinin ayaklarına arkadan tekmesi vardı. Kimse görmedi, arada kaynadı gitti.
***
Beşiktaş’ta son dönemlerde en önemli şey, Fernandes’in yedek kulübesine düşmesiydi. Takımla teknik, fiziki, ahlaki, duygusal tüm ilişkilerini bitiren bu adam; bilinçli olarak gönülsüz oynuyordu. Beşiktaş’ın ona mahkum olmadığı, ligin ikinci yarısında net olarak ortaya çıktı. Hatta takım onsuz daha iyi...