Dün 2013’ün ilk (çeyrek) büyüme rakamları açıklandı ve az da olsa beklentinin üzerinde geldi. TÜİK’in üretim yöntemi ile GSYİH tahmini, sabit fiyatlarla yüzde 3 artış gösterdi. Burada dikkat çekici olan turizm sektöründeki yüzde 13.7’lik şaşırtıcı yükseliş. Bunun temel nedenleri bizce; barış süreci ve bu bağlamda demokrasi ile sağlanacak siyasi istikrar beklentisi... Ayrıca başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin önemli merkezlerine havayolu trafiğinin, artan kapasite ile birlikte artması... Örneğin Muş havalimanına ya da Van’a indiğinizde en yakın Bitlis olmak üzere, yapılan/yapılmakta olan yeni duble yollar sayesinde Doğu’nun tüm merkezlerine hızla ulaşabiliyorsunuz artık. Kilis’den yola çıkın, kuzeye Ankara’ya doğru, eskiden eğer hava koşulları kötü ise Gülek Boğazı’nı nasıl geçeceğinizi düşünürdünüz; şimdi ise Gülek Boğazı’ndan geçerken dağların yamaçlarından size doğru gelen çam ormanlarını seyrediyorsunuz. Çünkü sarp kayalıkların üstünden geçen sayısız viyadük ayağınızı gazdan çektirmiyor bile.
İpek Yolu’ndan beri ilk...
Bakın işte Türkiye’de ‘birilerinin’ endişelenmesinin temel nedenlerinden birisi budur. Türkiye’nin batısı ile doğusu, İpek Yolu’ndan beri ilk defa, böylesine buluşuyor. Doğudan batıya-batıdan doğuya müthiş bir trafik tam da 2013’ün başından itibaren, barış süreci beklentisiyle başladı. Ama bu trafiği kaldıracak altyapı ve ekonomik entegrasyon zaten çoktan hazırlanmış. Yani, kendi çıkarları için, Türkiye’nin doğusunu ulaşılmaz kılanlar şimdi bu avantajlarını yitiriyorlar. Üstelik Türkiye’nin doğusundaki sınırları geçtiğinizde sizi müthiş bir yeraltı zenginliği karşılıyor. Bugün Kuzey Irak’daki doğalgaz ve petrol rezervlerinin ortaya çıkarılması ve ticarileşmesi ile yaklaşık 45 milyar varillik petrol rezervi olduğu hesaplanan zenginliğe ulaşmaya başlayacağız. Kuzey Irak’ta tahmin edilen doğalgaz miktarı ise 3.2 trilyon metreküp, yani Türkiye’nin gaz ihtiyacını 300 yıl karşılayabilecek büyüklükte. Öte yandan bu enerji hatlarının Bakü-Hazar enerji hatlarıyla birleşip, Türkiye üzerinden, Avrupa içlerine kadar gideceğini söyleyelim.
Yani bırakın Irak’ın güneyini, yalnız Kuzey Irak, Azerbaycan, Hazar enerji hatları bile yeni bir Türkiye, yeni bir Ortadoğu ve sonrasında yeni bir dünya doğurur. Bakın bu yalnız yeni bir Ortadoğu demek değildir, yeni bir AB demektir aynı zamanda...
Müthiş ortaklık
Türkiye’de barış süreci ile birlikte gündeme gelen bu enerji atılımından ve Türkiye’nin kendi doğusuna doğru büyümesinden kimler, neden rahatsız oluyor size bir örnek: İngiliz petrol devi BP, geçen yıl Rus oligarklarının Rusya’da ortak olduğu TNK-BP ortaklığındaki yüzde 50 hissesini Rus devlet şirketi Rosneft’e satmıştı. Ama bu satışın şöyle bir yanı da vardı; BP, bu satışdan 17.1 milyar dolar nakit aldı ama bu satışla dünyanın en büyük kamu enerji şirketi olan Rosneft’e de yüzde 12.84’le ortak oldu. Ama BP, Rosneft’in yüzde 5.6’lık payını daha 4.9 milyar dolar ödeyerek satın aldı çünkü bu hamle, BP’nin Rosneft’teki payını yüzde 19.75’e çıkarıyor ve BP’ye Rosneft Yönetim Kurulu’na iki kişiyi atama hakkı veriyordu. Şimdi düşünün Britanya, Rusya ile böyle bir ortaklık kurarak, yalnız Rusya coğrafyasında değil, Hazar ve Ortadoğu coğrafyasında da yeniden sömürgecilik dönemlerine dönmek istiyor. Bu ‘alışverişten’ Rusya da memnun çünkü Britanya’nın, eskiden olduğu gibi, Türkiye gibi ‘sorun’ olacak ülkelerle uğraşarak enerjideki tekelini yitirmesini engelleyeceğini umuyor. Nitekim Rusya’nın bu ‘umudunu’ bugünlerde güçlendiren gelişmeler de oluyor biliyorsunuz.
Şimdi Rosneft-BP ortaklığının en büyük korkusu, Türkiye’nin hem K. Irak hem de Azerbaycan’la birlikte henüz hesap bile edilemeyen büyüklükteki fosil yakıt rezervlerini Güney Gaz Koridoru gibi projelerle denetlemesi ve BP-Rosneft-Gazprom tekelini kırmaya başlamasıdır. Bunun olması yalnız Rusya ve Britanya için bir kabus değildir, Almanya için de korkulu rüyadır. Çünkü Güney hattından ve daha düşük fiyatlardan enerji sağlayan Doğu Avrupa, Almanya’dan bağımsız büyüme konusunda büyük bir avantaj yakalacaktır. Kaldı ki, Almanya, özellikle Gazprom üzerinden, Rusya bağlantılı enerji projelerine ortaktır. İşte bunun için İngiliz basını Gezi olaylarının üzerine atladı ve bunu bir rejim sorunu gibi gösterme gayreti içinde oldu. Hatta The Economist, Kabakçı Mustafa ayaklanması ile tahtdan indirilen ve bir yıl sonra ‘eskinin’ silahlı gücü Yeniçeriler tarafından boğdurulan 3. Selim resmine Erdoğan’ı montajlayarak Başbakan’ı (ve tabii Türkiye’yi) tehdit etti.
İşte böyle Londra direniyor arkadaşlar, hem de Rus oligarklarla birlikte...
Finans-Kapital...
Başbakan bu olaylar başladığından beri faiz lobisi diyor. Birileri de bu çok soyut bir kavram, sakın ‘çıkar lobisi’ falan olmasın, faizin de lobisi olur mu diye itiraz ediyor. Doğrudur, bu soyut bir kavram ama Başbakan’da somut bir olguyu böyle formüle ediyor aslında. Bunun açıkçası Finans Kapital’dir. Yani Rudolf Hilferding’in 1910 yılında büyük başarıyla anlattığı ahtapottur... Kısaca bir toplumdaki toplumsal sermayeyi yönlendiren hakim ‘çekirdek’ sermayedir bu. İçiçe geçen ‘gerici’ banka ve sanayi sermayesidir. Bu çekirdek sermaye, bugün Türkiye’de olduğu gibi, güç kaybettiğinde önüne gelen herşeyi kullanarak kaos yaratır. Tabii ki bu yapı yalnız değildir, mesela benim biraz önce yukarıda anlattığım ahtapot hikayesi ile bunlar ortaktır. BP ve Rosneft, Türkiye’de yeni rafineriler, yeni enerji boru hatları, yeni limanlar ne kadar istemiyorsa bunlar da o kadar istemez... Çünkü rekabet edemezler... Sonuçta faiz ‘lobisi’, yalnız faizden ibaret değildir.