Listeler, listeler, listeler...
Partilerin liste düzenlerken en çok “Türkiye’yi kapsamak” gibi bir iradeyle yola çıktığı düşünülebilir. Böyledir çünkü, o kapsayıcılık ne ölçüde başardılırsa, o kadar toplumsal karşılık oluşturulacaktır.
Partilere baktığımızda bu noktada en büyük başarıyı Ak Parti’nin gösterdiği, bunun karşılığı olarak da en yüksek temsile ulaştığı söylenebilir.
Buna rağmen Ak Parti’nin de, toplumsal temsilde problemli alanlarının bulunduğu bir gerçektir. Mesela Alevi toplum alanına ulaşımı sınırlı kalmıştır. Benzeri şekilde Batılılaşmış toplum alanlarında karşılığı sınırlıdır. Yüzde 50 civarında oyu vardır, buna mukabil yüzde 50’lik bir mesafe de söz konusudur. Buna rağmen, diğer partilerin oy alanlarında “ikinci parti tercihi” söz konusu olduğunda, değişik saiklerle Ak Parti’ye yöneliş ihtimali devreye girdiği için gene de Ak Parti açısından temsiliyetin yüzde 50’nin de üstüne çıkmasından söz edilebilir.
CHP, bir ana muhalefetin iktidar adayı olabilmesi zaruretinden yola çıkıldığında yüzde 25 civarındaki temsil ile, ciddi temsiliyet sıkıntısı yaşayan bir partidir. Özellikle Türkiye gibi muhfazakarlığın geniş bir toplum karakteri olduğu dikkate alındığında laikçi çizgi sebebi ile muhafazakarlarla, Kürtlerin önemli bir toplum kesimini oluşturduğu dikkate alındığında kemalist - ulusçu karakter sebebi ile Kürtlerle sorun yaşayan bir siyasi hareketin temsiliyet sorunu içine girmesi kaçınılmazdır.
CHP, bir süredir bu temsiliyet sorununu aşmaya, bunun için de farklı temsiliyet alanlarından transferlerle vitrin oluşturmaya çalışmaktadır. Son liste operasyonunun, yoğun tasfiye, transfer, uyum- kargaşa görüntülerine sahne olması bu yüzdendir. Ortaya kimyevi bir bileşim mi çıkacak yoksa fiziksel bir harmanlanma mı, bunun cevabını vermek kolay gözükmüyor. Transferler yeni temsiliyet alanları oluşturabilir mi, transfer edilen insanlar, arkalarında bir toplum kesimini de getirirler mi, tasfiyeler kendileriyle birlikte kimleri sizin alanınızdan uzaklaştarır, farklı temsiliyet alanlarından getirilenlerin birbiriyle kimya buluşması mümkün olur mu, ya da iş sonuda elmalarla armutların toplanması gibi bir garabete varır mı? CHP için 7 Haziran
seçimlerinin özellikle Kılıçdaroğlu açısından “Kader seçimi”ne dönüşmüş olması bu sebepledir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu bizzat Kılıçdaroğlu tarafından “Çatı aday” olarak gösterilmiş ve CHP’lilerin önüne konmuştu, oysa şimdi MHP’nin milletvekili adayı. Ya şu anda aday gösterilenler, yarın kimin adayı olacak? HDP’nin mi, MHP’nin mi?
Benzeri bir temsiliyet sorununu HDP yaşıyor. Onun da sendromu, barajı aşabilmek. Türkiye’nin her yanından ve her toplum kesiminden karşılık üretmesi lazım. Ama, geldiği ideolojik zemin bunu kolaylaştırmıyor. “Kürt siyaseti” önceliği var ama, Kürtlerin tamamını değil, büyük kısmını bile kendi yanına çekmekte zorlanıyor. Bir süredir “Türkiyelileşme” diye bir gündem oluştu. 81 vilayette aday gösterilmiş. Zahirde iyi bir jest. Ama liste yapısı, tıpkı CHP gibi, nasıl bir temsiliyet ahengi oluşturulacağına karar verememişliğin göstergesi. Bir yanda Altan Tan, Hüda Kaya, diğer yanda Dev - Sol bakıyesi isimler. Altan Tan’ın içindeki mesafeleri biliyoruz. Hüda Kaya’nın mesafelerinin olması da kaçınılmaz. Belli
ki temsiliyeti genişletmek, Türkiye’yi en azından sosyo - kültürel açıdan doğru okumakla mümkün. HDP, şu anda, sonuçta yüzde 10’u aşmak gibi bir hedefle, temsiliyet arıyor. Bu küçük bir temsiliyet arayışıdır ve HDP’nin liste yapımına baktığımızda marjinal dünyalardan bir bütün oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu montaj kolay değil. Muhafazakar bir Kürt’ü al, mesela, LGBT camiasından bir aday ile yanyana oturt. Bunun ahenkli bir yapı ortaya çıkarması mümkün değildir. HDP için sancı kaçınılmazdır.
MHP’ye gelince... Orada yüzde 15 civarında bir “homojen temsil”in yeterli görüldüğünü düşünebiliriz. Bu yapı problemsiz görünebilir, ama hayati bir kapsayıcılık problemini içinde barındırdığı tartışılamaz.