8 Kasım’da, Başbakan Erdoğan’ın “Bazı yerlerde bakan arkadaşlarımızdan aday olması gerekenler olursa, verilen görev neyse o göreve gitmek durumundadır” ifadesini hatırlatarak, İzmir için Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın adının geçtiğini yazmıştım. Bu iki örnek, başka bakanların da seçildikleri büyükşehirlerden aday gösterilebileceği olasılığı üzerine verilmişti.
Çünkü bu yerel seçimlerin, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere çok yakın olması nedeniyle ‘moral etkisi’ çok yüksek olacak. Bu nedenle bütün partiler ve özellikle AK Parti oy oranını en üst düzeye çekmek istiyor.
Geçtiğimiz günlerde bu liste biraz daha ete kemiğe büründü. Ancak açıklanan ‘liste’lerde değişiklikler halen mümkün.
İstanbul’da Kadir Topbaş’ın beklenen oyunun yüzde 56’ya kadar çıktığını, Mustafa Sarıgül’ün ise ‘en yandaş ankette’ göre yüzde 40’a ulaşabildiği görülüyordu. Son çalışmalara göre bu rakamlarda henüz bir değişiklik yok. Bu da Topbaş adını netleştiriyor. Başbakan Erdoğan da, önceki akşam katıldığı TV programında bir soru üzerine “İstanbul’da bizim adayımız belli ama CHP’nin adayı henüz belli değil” diyerek bir anlamda Kadir Topbaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na devam edeceğinin işaretini verdi.
AK Parti, en önemli ‘icracı’ gücünü İstanbul yerine İzmir’de kullanmayı bu yüzden düşünüyor. O isim de Binali Yıldırım.
Önceki hafta CHP’li başkan Aziz Kocaoğlu’nun yüzde 49’aralığında, Yıldırım’ın ise 40’larda göründüğünü anketlere dayanarak yazmıştım. Son çalışmalar, Gezi heyecanının da azalmasıyla bu farkın yüzde 8-9’lara düşmeye başladığını gösteriyor. Çünkü İzmirliler hem siyasi görüşlerinin temsilcisi olduğunu düşündükleri partiyi desteklemek istiyor, hem de kentlerinin hak ettiği gelişmeyi yakalamasını... Ancak partilerinin bu kenti bir türlü kalkındıramadığını da görüyorlar. Bundan iktidar partisinin sorumlu tutulmasına ise prim vermiyorlar. Zira bir başka örnek, yine CHP’li Eskişehir İzmir’i çoktan sollamış durumda. İzmir’deki bıkkınlığın Yıldırım’ın icracı gücü ile birleşerek 8 puanlık farkın kapanması giderek daha mümkün hale geliyor.
AK Parti, geçmiş on yılın kalkınmasını örnek göstererek “daha da iyi bir gelecek” umudunu işleyecek. Muhalefetin elindeki en önemli güç ise ‘daha iyisini yapma’ vaadinden çok ‘ideolojik safları sıkılaştırmak’.
Bunu, ‘ittifak arayışlarında’ görmek mümkün. Son iki haftanın ittifak gelişmelerini hatırlayalım:
BDP’den yeni kurulan HDP’ye geçen İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “CHP ile ilkesel ve şeffaf bir ittifaka açığız” derken, “Kente karşı suç işlememiş olacak. İnsanlık suçu işlememiş olacak” şartlarını öne sürdü. Bunun, “CHP Mustafa Sarıgül yerine Gürsel Tekin’i aday göstersin” iması içerdiği açık. Ancak ‘pazarlıklar’ büyükşehir belediye başkanlığı ile sınırlı değil. TBMM’de, CHP ve HDP temsilcileri arasında görüşmeler yapıldığı, Büyükşehir’de güçlü bir başkan yardımcılığı ile bazı ilçelerde CHP’nin HDP adayını, bazı ilçelerde de HDP’nin CHP adayını desteklemesi de konuşuldu. Bu konularda anlaşılırsa HDP’nin Sarıgül ismine de itiraz etmeyeceği belirtiliyor. İttifak için Sarıgül ve Tekin’in dışında DİSK eski Başkanı ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin ismi de masada.
Bu ittifakların sonuç verip vermeyeceğini seçimden önceki son anketlerde görmemiz mümkün olacak. Ancak ‘popülerliğin’ beklenen oranda sandığa yansımadığını da deneyimlerimizden biliyoruz.