Sabah erken saatte girdim Ankara Arena’ya. Ama o saatte bile tribünler doluydu ve kıran kırana geçecek bir kongre havası vardı salonda.
Halef Binali Yıldırım ve selef Ahmet Davutoğlu’nun salona gelişlerinde de coşku artarak devam etti.
Sayın Davutoğlu’nun merakla beklenen veda konuşması, “Güç sarhoşluğuna düşmemeli, AK Parti bir zümreye ait değil” gibi açık mesajlar ve isteyenin istediği gibi anlayabileceği cümleler çoktu.
“Yüzde 49.5 oy aldıktan sonra...” ifadesi basın tribününde “Seçim başarısını kendine mal etti” diye yorumlandı.
Ben sanmıyorum. Zira 1 Kasım başarısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rolünü bu salon bile açıkça ortaya koydu. Kaldı ki, 1 Kasım’da Sayın Erdoğan’ın ısrarlı seçim stratejisi olmasaydı belki de AK Parti şu anda CHP’nin yaması olarak her gün biraz daha yıpranır durumda olabilirdi.
Artık “yakın” değil “birlikte”...
“Bir yiğit adam Recep Tayyip Erdoğan” nidaları altında yapılan kongrenin eski olağan kongrelerden tek farkı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fiziken orada olmamasıydı. Bu kongre aslında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kurucu lider” değil “kalıcı lider” olduğunun ilanıydı.
Bunu Sayın Erdoğan’ın “genel başkanlığı bıraktığı halde partiyi bırakamaması” şeklinde yorumlamak doğru değildir. Siyasi tarihimiz kurucu genel başkanını köşke gönderdikten sonra tabelalara gömülen partilerle doludur.
Bundan sonra ne değişecek?
Bu kongrenin sıradan bir nöbet değişiminden ibaret olmadığı ortada. Peki ne hedefleniyor?
Bir kere ana maksat, 10 Ağustos 2014’te ortaya çıkan millet iradesinin önündeki barikatların kaldırılmasıdır.
Yoksa yeni başbakanın, Cumhurbaşkanı ile “uyumlu” bir çalışma sergilemesi sadece bugünü kurtarır. Oysa önemli olan bu “arıza”nın tamamen giderilmesidir. Yoksa Erdoğan’dan sonra yaşanacak krizlerin çapını hayal bile edemeyiz.
O yüzden Binali Yıldırım dönemi, mevzuatın fiiliyata uygun hale getirme dönemidir.
Terörle mücadele konusundaki hassasiyet daha teşekkür konuşmasında vurgulanmıştı.
Bu mücadele zaten 22 Temmuz’dan bu yana yoğun biçimde sürüyor. Peki, buna ilaveten ne yapılacak?..
Bence oldukça başarılı yürüyen askeri mücadeleye ilaveten terörü destekleyen bütün unsurlara karşı kararlı bir duruş sergilenecek. Belki de önemli bürokratik değişiklikler göreceğiz.
Paralelle mücadelede de yeni dönem...
Özellikle devletteki varlığını koruyan Paralel Yapı unsurlarının oluşturduğu ve teröre doğrudan desteğe kadar uzanan istihbarat zaaflarının giderilmesi çok önemlidir.
Bunun en çarpıcı tezahürü ise “terör örgütü” olarak tescil edilen Paralel Yapı ile mücadelenin çok daha aktif ve sistemli hale gelmesidir.
Zira bu mücadele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlılığıyla yürümektedir. Oysa bu kararlı mesajların icra edileceği platform bakanlıklardır ve bu mücadelenin bütün bakanlıklarda aynı hassasiyette yürütüldüğünü söylemek mümkün değildir.
Bu sistematiğin tesis ve koordinasyonu hükümetin görevidir.
Sayın Binali Yıldırım da zaten bunları yapmak için geliyor bence.
Bakanlık dönemlerindeki başarıları sebebiyle yeni kabine ile birlikte ekonominin canlanması ve önemli icraatlar zaten satın alınmış durumda. Buna ilaveten, yeni başbakan, sistem krizinin giderilmesi ve Paralel Yapı ile mücadelede de başarılı olabilirse “2. Yıldırım” olarak tarihe geçer.
MKYK listesindeki çarpıcı değişiklikleri ise yeni kabine ve görevlendirmelerden sonra daha doğru okuyabileceğimizi düşünüyorum.