AK Parti içinden yeni bir hareket başlatmak için hem örgütlenme hem de medya çalışmaları yürütüldüğü artık sır değil. İş sadece zamanlamaya kalmış durumda. Onun için de anlaşılan 31 Mart’ta alınacak netice bekleniyor. Bugünler ise yeni parti aktörlerini cilalama/parlatma günleri. Varsa kamuoyunda olumsuz bir algı onları gidermeye dönük yayınları daha sık göreceğiz. İşte ilk yazı geldi. “Davutoğlu hakkındaki şehir efsaneleri.” Yazar diyor ki; “Rus savaş uçağının düşürülmesi emrini ben verdim, Emevi Camii’nde namaz kılacağız, DEAŞ öfkeli Sünni çocuklardır” gibi sözlerin sahibi Davutoğlu değildir. Kimdir peki? “Bu söylemlerin tamamı günün politikalarıdır. Evet yanlış değildir ama salt Davutoğlu’na mâl edilmemelidir.” Karar verelim. Yanlış mıydı bu politikalar değil miydi? Eğer yanlış değilse alın sahiplenin tepe tepe kullanın. Yanlışsa da kimse kusura bakmasın sorarız; bu ülkenin liderine kim yanlış yaptırdı diye. Kimse o, siyaseten de bedelini ödesin. Bakın Erdoğan tüm samimiyetiyle kamuoyu önüne çıkıyor ve pek çok konuda ‘yanıltıldım’ diyor. FETÖ konusunda, demokratikleşme konusunda, komşularla sıfır problem konusunda. Pek çok konuda. Bir kişi de çıkıp, ‘Lideri ben yanılttım’ deme delikanlılığını gösteremiyor. Bize “bu ülkenin dış politika mimarı benim, hükümet benim tezlerimi politikaya dönüştürdü” diye hava yapanlar, şimdi “senin politikaların mı bunlar” diye sorana, “ne alakası var bunlar hükümet politikasıydı tek başına neden ben sorumlu oluyorum” diyorlar. Hadi canım sen de..
Bir HDP’li, CHP adayı için oy isterken ortaya çıkan manzara
HDP’nin yöneticilerinden biri sahnede. Elinde mikrofon, CHP Şişli Adayı Muammer Keskin için oy istiyor. Önce; “Kürdistan’daki belediyeleri kayyumun elinden alacağız” diyor. Ardından “Demokrasi cephesinin adayı Muammer Keskin’i destekliyoruz” diyor. Muammer Bey de dönüp “benim bulunduğum yerde Kürdistan diyemezsiniz” demiyor. “Ne münasebet bilmem ne zıkkım cephesi, ben CHP’liyim arkadaş” diyemiyor. Dönüp de “Ben emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş bir halk kahramanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisindeyim. Benim izinden gittiğim Atatürk senin gibilerle savaştı, ben şimdi nasıl seninle kol kola gireyim” demiyor.. Diyemiyor. Söyleyeceklerim bundan ibarettir..
Mustafa Şentop tercihi TBMM’nin güçlü pozisyonunu koruyacağı anlamına geliyor
16 Nisan referandumundan bu yana başta CHP olmak üzere muhalefet hep ne dedi? “Diktatörlük geliyor, tek adam rejimine geçiyoruz. Meclis bypass edilecek, ülke kararnamelerle yönetilecek...” vs.. vs.. Hep böyle saldırmadılar mı yeni sisteme? Ne oldu peki sonra? Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedeceklerini görünce TBMM’ye yüklenmeye başladılar değil mi? “Biz çok sayıda parlamenterle gelip Erdoğan’ı çalıştırmayız” diye propaganda yaptılar seçmenlerine. Demek ki neymiş?“Güçlü Başkan güçlü meclisle var”mış. Bugün ülkenin en kritik dönemlerinde hem teori hem de hayata geçirme evresinde son derece önemli roller üstlenmiş olan bir hukuk profesörü TBMM Başkanlığı koltuğunda oturuyor. Mustafa Şentop’u Marmara Hukuk’ta hocalık yaptığı günlerden bu yana dikkatle takip ederim. Hayatının hiçbir döneminde savrulma yaşamamış, bütün enerjisini bu memlekete harcamış bir vatan evlâdı. Böylesine yüksek profilli bir ismin TBMM’nin Başkanlık koltuğuna gelmiş olması, yeni dönemde Meclis’in nasıl bir fonksiyon üstleneceğinin de çok açık göstergesi.