Libya’da 2011’den bu yana dünyanın gözü önünde devam eden trajedi kritik bir noktaya geldi.
BM “Libya’nın meşru temsilcisi Serrac yönetimidir” diyor. Ama aynı BM’nin üyesi bazı ülkeler Libya’da Hafter üzerinden sivil katliamı yapıyor. Yıllardır devam eden bu çirkin çelişkiyi Türkiye deşifre etti. Yoksa Fransa ve İtalya ile emperyalist Amerika’nın suflesiyle hareket eden İsrail, Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve Yunanistan, Hafter aygıtını kullanarak Libya ve Akdeniz’i bölüşecek, Türkiye’yi de Anadolu’ya hapsedeceklerdi.
Meşru yönetim ile yapılan anlaşma çerçevesinde Libya’ya asker gönderen Türkiye, öte yandan da ateşkes için ilk defa ciddi bir çaba ortaya koyarak, asıl amacının barış olduğunu gösterdi. Önce Moskova’da taraflar bir araya getirildi ve bir mutabakat metni hazırlandı. Bu metin aslında bir darbeci Hafter’i “meşru bir taraf” konumuna yükseltiyordu. Ancak Hafter, emrinde çalıştığı Körfez cuntası ile gece boyunca yaşadığı yoğun telefon trafiğinden sonra, onayladığı mutabakat metnini imzalamadan Moskova’dan kaçtı ve Libya’da saldırılarına devam etti.
Buna rağmen, yine Türkiye’nin çabalarıyla gerçekleşen Berlin Zirvesi ile bir şans daha verilen Hafter, aynı küstahlığını orada da devam ettirdi. Yine metni imzalamadan kaçtı ve dün de bütün dünya ile dalga geçercesine Mitiga Havaalanına yine füze yağdırdı.
Hafter’in bu gücü nereden aldığını herkes çok iyi biliyor. Berlin’de “Saldırılar dursun” diyen Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri, öbür taraftan da Hafter’e “Saldır…” diyor.
Dünya bu ciddiyetsizliği daha ne kadar seyredecek?
Bu Amerikan uşağı çapulcular, Libya’da silahların susması için elinden gelen gayreti sarf eden Türkiye’nin sabrının sonsuz olmadığını biliyorlar mı acaba?
Aha buraya yazıyorum; bu ihlaller, meşru yönetimi destek için Libya’da bulunan Türkiye’ye, sahaya inerek duruma el koyma hakkını beraberinde getirir. Böyle giderse Türkiye, Hafter ve patronlarının anladığı dilden cevap verir ve Libya’da dengeleri değiştirir.
O zaman herkesten önce yine içimizdeki Hafterciler zıplarsa hiç şaşırmayın. Çünkü bunların “kardeş kanı dökenler”e zaafı var.
Esad aşkları da bundan kaynaklanmıyor mu?..