Almanya Şansölyesi siyaseti bırakmadan önce AB’ye bir liderlik daha yapıp Berlin Konferansı’nı düzenledi.
BM gözetiminde yapılan Berlin Konferansı sorunun çözümüne yönelik bir başlangıç, bir adım olma ihtimalini bünyesinde barındırıyordu.
Ancak Hafter tarafı meşru hükümet UMH ile anlaşmayı değil Trablus’u kuvvet kullanarak ele geçirmeyi ve Libya’ya hükmetmeyi hedeflediği için benzer toplantılara katılıp atılması gereken adımı atmadığı için bu ihtimal çok zayıftı.
Ateşkes çağrısını önce reddetti, sonra Rusya’nın baskısı üzerine Moskova’ya gitti, mutabakatı imzalama eğilimi gösterdi mühlet istedi ama imzalamadan kaçtı!
***
Berlin Konferansı’na da katıldı ama konferansı etkisiz hale getirecek adım atmaktan da geri durmadı.
Ne yaptı?
İşgal ettiği bölgedeki petrol limanlarını kapatarak petrol ihracını durdurdu!
Hafter bunları yaparken de kendi kararıyla değil arkasındaki emperyalist güçlerin ve o güçlerin kuklalarının telkiniyle yapıyor.
Moskova görüşmeleri yapılırken BAE büyükelçisinin yanından ayrılmadığı, Fransa’nın Libya içindeki önemli halk liderlerini Hafter safına geçmeleri için iknaa çalıştığı bilinen bir gerçek!
***
Konuyu bilmeden konuşan televizyon gevezelerinin söylediği gibi Hafter petrol gelirlerine sahip değil. Evet o bölgeye hâkim ve petrol ihracatı devam ediyordu ama petrol paraları Libya Merkez Bankası’na yatıyordu merkez bankası da meşru hükümet olan UMH’nın kontrolünde.
Dolayısıyla Hafter, petrol ihracatını engelleyerek aslında UMH’nın gelirlerini durdurmuş oluyordu!
***
Berlin Konferansı’na dönersek.
Ev sahibesi Merkel, ‘kapsamlı bir plan konusunda anlaştık.’ dedi ama yayınlanan bildirgeye bakınca bu konferansın çözüme bir katkısının olduğunu söylemek öyle kolay değil.
BM Genel sekreterinin taraflardan oluşacak askeri konseyin Cenevre’de toplanacağını açıklaması bana Suriye Anayasa Komitesi’nin Cenevre toplantılarını hatırlattı. Suriye anayasa komitesi bir milim bile ilerleme kaydetmedi.
Hafter Berlin’e giderken emrindeki kabilelere ‘ Ben ateşkesi ve barış anlaşmasını imzalamayacağım, ama imzalamak zorunda kalırsam da buna siz kesinlikle uymayacaksınız.’ talimatı vererek gitti.
Dolayısıyla ne BM genel sekreterinin açıklaması ne de sonuç bildirgesi Libya sorununa müdahale edecek bir içeriğe sahip!
***
Sonuç bildirgesine göre, sanki Hafter ateşkesi kabul etmiş gibi, ateşkesin uygulanmasını kontrol edecek ve denetleyecek teknik komiteler kurması için BM'ye çağrıda bulunuluyor.
Bugüne kadar hiçbir sorunu çözememiş BM’nin kuracağı komite de kağıt üstünde bir komite olmaktan öteye geçmeyeceğini görmemek için kör olmak gerekir.
Yine bildirgeye göre merkezi ve sivil otoritenin kontrolünde birleşik bir Libya ulusal güvenlik sisteminin kurulması destekleniyor.
Bunu herkes istiyor. Ama Hafter istemiyor. Tek başına hükmetmek için savaşıyor.
Yine bildirge ateşkesin başlamasından itibaren taraflara ve destekçilerine askeri faaliyetlerine son vermeleri çağrısında bulunuyor.
Güzel bir çağrı ama Hafter aynı çağrıya petrol kuyularını kapatarak cevap veriyor ve emrindeki güçler ve paralı askerler ihlallere devam ediyor. Hafter’i desteleyen ülkeler personel, silah ve mühimmat sevkiyatını sürdürüyor!
***
Berlin konferansı bildirgesi bir retorikten ibarettir.
Çözüm, önce saldırmaktan vaz geçmeyen Hafter’in dizginlenmesi sonra da çözüm haritasının görüşülmesinden geçiyor.
Onun için de BM’nin, AB’nin ve Arap Birliği’nin meşruiyetini kabul ettiği UMH’nın isyancı saldırılara karşı desteklenmesi gerekiyor.
UMH bu destek talebinde bulunmuş, Türkiye’den başka hiçbir ülkeden cevap alamamıştır.
Dolayısıyla da akan kanı durdurmak ve barışı sağlamak için Türkiye UMH ile yaptığı anlaşmaların gereğini yerine getirmeli ve UMH’nın davetine icabet etmelidir!