Kürtçü hareketin önde gelen isimlerinden Diyarbakır bağımsız milletvekili Leyla Zana Başbakan Erdoğan’da Kürt sorununu çözebilecek cesaretin olduğunu ilan edip, “Erdoğan isterse bu işi çözebilir” deyince BDP’den sert bir karşılık buldu. Özgür bir parti iradesi oluşturmaktan çok, politikalarını Kandil’den gelen talimatlara göre belirleyen BDP’nin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş“Her kim Başbakan’dan umutluysa bu saflıktır” dedi.
Aslına bakarsanız BDP’nin ve Kandil’in bu yaklaşımı yeni değil. Çözüm yolunda kim ilerlerse PKK ve uzantısı olan parti onu kurşunla ya da sözle vuruyor, hatta bu kişi Abdullah Öcalan olsa bile. Öcalan’ın son bir yıllık sessizliğinin bir nedeni de bu... Öcalan’ın devlet temsilcileri ile görüşmelerinde ciddi bir ilerleme sağlanmışken ve Öcalan silahların bir müddet daha susması talimatını vermişken PKK geçtiğimiz yıl süreci tam anlamıyla sabote etti. PKK adına yapılan açıklamalarda devletin Öcalan’ı oyaladığı, hatta kandırdığı iddia edildi. Yani Demirtaş’ın bugün Zana’ya yaptığı “saf” suçlaması geçen yıl da Öcalan’a yapılmıştı. PKK eylemleriyle hem Öcalan’ı devre dışı bıraktı, hem de onu ‘devletin kandırdığı adam’ yerine koymuş oldu.
Erdoğan çözebilir mi?
Erdoğan’da Kürt sorununu çözmek için olmazsa olmaz 3 özellik de var:
Sizlere çelişki gibi gelebilir ama Kürt sorununu ancak bir Türk milliyetçisi çözebilir. Türklüğü temsil etmeyen bir liderin atacağı adımlar toplumda kolay kolay benimsenmez, Kürtlere verilen her hak diğer tarafta Türkçü bölücülüğü teşvik eder. Bu ölçütten bakıldığında Erdoğan güçlü bir Türk milliyetçisidir. O’nun vatan sevgisini, Türklüğünü ve Türkleri yüceltme aşkını kimse sorgulayamaz. Dolayısıyla Erdoğan’ın Kürtçülerle oturacağı bir görüşme masasından çıkacak sonuç Türklerin ezici çoğunluğu tarafında kolayca kabul edilebilir.
İkinci olarak Kürt sorununa ve teröre kalıcı bir çözüm ancak özgürlükçü, demokrat ve hukuk devleti ideallerini içselleştirmiş bir lider tarafından sağlanabilir. Aksi takdirde sadece milliyetçiliğin dar kalıpları bu sorunu çözebilecek reformlara müsaade etmez. Bu tanıma uygun liderlere Adnan Menderes ve Turgut Özal gibi Recep Tayyip Erdoğan’ı da örnek olarak gösterebiliriz.
Son olarak Erdoğan Türk milliyetçiliği ve özgürlükçü yönlerine ek olarak Kürtlerin (ve Müslümanların) temsilcisi olma özelliğini de bünyesinde taşıyor. AK Parti sadece Türklerin değil, aynı zamanda Kürtlerin de en büyük partisi konumunda. Kürtler arasında BDP’den bile daha çok oy alabiliyor. Çünkü Erdoğan milliyetçiliğinde Türkün yücelmesi Kürdün küçültülmesine veya yok edilmesine değil, diğer Osmanlı halkları gibi onun da yükselmesine bağlı.
Sadece Erdoğan değil, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, kabinenin ve partinin ezici çoğunluğu da yukarıda saydığımız özellikleri az çok üzerlerinde taşıyor.
Kısacası devlet Erdoğan liderliğinde çok değişti ve çözüm için olabilecek en iyi kıvama geldi. Ancak karşı cenahta, yani Kürtçü kanatta şiddet ile arasına mesafe koyabilecek, terörü sonlandırmak üzere masaya oturabilecek hiç kimse yoktu.
Kürtçüler de değişmeli
Osman Baydemir“silahla mücadele miadını doldurmuştur” diyecek oldu, hemen susturdular. Şimdi Leyla Zana çözümü demokratik ve birleşik bir Türkiye’de, o ülkenin hükümeti ile görüşmede arıyor. Korkarım onu da susturmaya çalışıyorlar.
Artık Kürtçü hareketin görmesi gerekiyor, silahla Türkiye’yi yenebilmek mümkün değildir. Nispeten fakir ve militarist dönemlerde dahi Türkiye’yi yenemeyen PKK’nın çok daha güçlü, demokratik ve dünya gücü haline gelmiş bir ülkeyi yenme şansı hiç yoktur. Kaldı ki son gelişmeler PKK’nın varmak istediği yeri açıkça gözler önüne serdi: PKK’nın idealindeki Kürt devletinin Esad Suriyesi’nden veya Saddam Irak’ından hiçbir farkı yok. Böyle bir hedef için Kürtlerin ve Türklerin ölmesine gerek var mı?