İlk kullanıldığı tarihin 1497'ye uzandığı 'Levant' kelimesinin kökeni 'yükseliş' yani 'güneşin yükselişi' anlamına gelen Fransızca 'levant' kelimesidir. Genel bir tabirle 'Anadolu ile Mısır' arasında kalan bölgedir ki tarih boyunca farklı medeniyetlerce sözü edilen coğrafya için kullanılan bu kelime 1920-46 yılları arasında Fransız mandası altındaki Suriye ve Lübnan için kullanılırken bu tabir Batı Asya, Doğu Akdeniz ve Kuzeydoğu Afrika'nın kesişme noktası olarak da tanımlanır. Günümüzde ise Doğu Akdeniz, Akdeniz'in doğusunda yer alana Kıbrıs Adası, İsrail, Filistin (Gazze Şeridi), Ürdün, Lübnan, Türkiye ve Suriye'yi içine alana bölgeyi tarif etmek için kullanılır. Kıbrıs bölgesine de halihazırda UCLA, UCL, British Council gibi çok sayıda kurumdaki araştırmalarda Levant Çalışmaları adı altında yer verilmektedir.
İşte bu 'Levant' bölgesine dahil olan ülkelerde son dönemde birbiri peşi sıra olaylar yaşanıyor. Lübnan'daki o büyük patlama sonrası yaşananlar tabi caizse eski Lübnan'dan eser bırakmadı. Suriye'deki 'çözümsüzlük çözümü' ise her gün daha da çetrefilli hale gelirken 7 Ekim 2023 itibariyle Levant bölgesi dahilindeki Gazze Şeridi'nde ateşlenen fitille resim biraz saha berraklaşmaya başladı. Tüm bu ülkelerin kesişim kümesi nedir diye baktığımızda bir ülkenin ismi öne çıkıyor: İran.
Çok değil daha birkaç yıl önce 2019 yılında ABD, İsrail ve Rusya Tel Aviv'de vardıkları ortak mutabakatta İran'ın Suriye, Irak ve Lübnan'dan çıkarılması karşılığında Suriye'nin kuzeyini Rusya'ya bırakmış ve hafızalara 'ikonik görüntü' olarak kazınan Amerikan'ın mühimmatı dahi tamamen almayı beklemeden Suriye'deki kuvvetlerini çekerek yerini Rus kuvvetlerine bıraktığı neredeyse birbirine değmeden alan devir teslimi gerçekleştirmişti. Trump iktidarında gerçekleşen bu üçlü mutabakatın çöktüğünün taraflarca ilanı Biden'ın iktidara gelişiyle oldu. Ancak anlaşılan o ki ABD ve İsrail, İran'ın bölgeden etkisinin çıkarılması konusunda mutabakatı ikili olarak devam ettirmeye karar vermiş. Yoksa o kadar sayıda ve geniş kapasiteli savaş gemisinin Filistin'e karşı İsrail'e destek için gönderildiğinin kimseye inandırılması pek mümkün değil. Asimetri de bir yere kadar.
İran'ın ise Kasım Süleymani'nin suikastı sonrası içtiği 'intikam yemini'nin zamanı gelmiş olmalı ki hemen hemen her gün bir açıklama ile olayların görüntüde dışında ama her şeyin tam da göbeğinde hatta 'hedef tahtası'nda olduğu gün gibi ortada.
Unutmadan hatırlatalım: Daha geçtiğimiz aylarda İran, Zengezur Koridoru'nun açılmasından, İsrail ile Azerbaycan arasında gelişen işbirliğinden ve Ermenistan'ın uzlaşıya yakın duruşundan pek hoşnut değildi, hatta 'dengelerin kendisi aleyhine' değişmesinden rahatsızdı. Şu an ise 'oyun'u rakibinin sahasına taşıyarak 'mütekabiliyet'te bulunuyor gibi görünüyor. Herkesin karşı tarafın yakın çevresini 'hareketlendirerek' bir nevi 'vekalet savaşı' ile gücünü gösterdiği ve istediği 'düzen'sizliği dayattığı bu oyunda kazanan yok, kaybeden ise mazlum siviller.