Geçen hafta kaleme aldığımız 'Levant' başlıklı yazımıza 'devamı gelsin' talepleri geldiği için devam edelim bu bölgedeki olağanüstü yığınağı ve domino taşı gibi hareketlenmeyi anlatmaya, anlamlandırmaya çalışalım biraz daha.
Kelime anlamından başlayalım ki kime göre 'güneşin yükselişi' anlamına geldiğini yani kimin bakış açısı olduğunu anlayabilelim. Anlamına baktığımız zaman güneşin doğudan yükseldiği gerçeğini dikkate aldığımızda ve ilk çıktığı yıl olan 1497'deki güç dağılımına baktığımızda bu ülkeler grubunun 'Levant' olarak tanımlanmasının Batı bakış açısına göre olduğu söylenebilir; dolayısıyla çıkarlarına göre de.
Fransızca bir kelime olan 'levant' kelimesinin 1920-46 yılları arasında 'Fransız mandası altındaki' Suriye ve Lübnan için kullanılması da bir tür bölgeye dönemin Batı hakimiyetinin bir yansıması olduğunu da gösteriyor. Ne demişler, 'kılıç kimdeyse hükümdar odur', oyunun kurallarını ve tanımlamaları yani oyunun kurallarının oluşturucusu da.
Tabii bu hakimiyet döneminin hemen öncesine de bakmak gerekir yani 1. Dünya Savaşı'na. Bu satırların kaleme alındığı günün 100. yılını kutladığımız şanlı Kurtuluş Savaşı'yla yedi düvele karşı verdiğimiz anti-emperyalist yani İngiliz ve Fransızlara karşı varoluş mücadelesini tekrar hafızalarımıza getirense o dönem İngiliz ve Fransız mandasının hakimiyet kuramadığı Osmanlı coğrafyasının Anadolu olması gerçeği. Filmlerde sıkça kullanılan bir tabir olan 'bir daha hiçbir şey aynı olmadı' deyişi, aslında 1. Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu daha doğrusu 'Levant' için pek geçerli çünkü 'istikrar' bu bölgeye bir daha neredeyse hiç uğramadı ve son gelişmeleri ve 'sıra dışı Batı yığınağı' dikkate alındığında yakınlarda pek de uğramayacak gibi görünüyor. Ne yığınağı mı, saymaya başlayalım.
30 NATO savaş gemisi Orta Akdeniz'de
Doğu Akdeniz'de kesin olarak bilinen 1 ABD uçak gemisi, 1 Ticonderoga sınıfı güdümlü füze kruvazörü (80 SM-1, SM-2 ve SM-3 hava savunma füzesi, 16 Asroc denizaltısavar füzesi ve 26 Tomahawk seyir füzesi olmak üzere 122 füze ile), 4 Arleigh Burke sınıfı güdümlü füze destroyeri (64 SM-2, 16 Tomahawk ve 16 Asroc olmak üzere 96 füze ile) 138 adet 2 bin 500 km menzilli Tomahawk seyir füzesi.
Doğu Akdeniz'de USS Gerald Ford, USS Franklin Roosvelt, USS Normandy, USS Remnage, USS Balkely.
Basra Körfezi'nde USS Stethem ve USS Mcfaul destroyeri.
Kızıldeniz'de USS Thompson Hudner ve USS Carney destroyeri.
USS Dwight D. Eisenhower ve 6 ABD gemisi ile birlikte yeni uçak filosu transferleri dahil ABD'nin Orta Doğu'da uçak sayısı 420'yi aşarak bölgede en fazla uçağa sahip -bölge dışı-ülke olurken toplam 220 adet 2200 km menzilli seyir füzesi ateşleme kapasitesine ulaşıyor.
Suudi Arabistan, Kuveyt, Irak, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'a 12 Patriot füze savunma sistemi bataryası yerleştirilmesi de var. Ayrıca yazının kaleme alındığı tarihe göre son 48 saatte çok sayıda askeri uçak ABD'den Belçika'ya, Belçika'dan da Ürdün'e indi. Bu 'yoğun' sevkiyatı ister istemez bölge ülkelerini 'bunca sevkiyat neye hazırlık' dedirtiyor.
Orta Doğu'da suların durulmayacağının bir başka göstergesi de 'İran'ın işgal ettiği Birleşik Arap Emirlikleri adaları, Kuveyt-Irak arasındaki Hor Abdullah meselesi, Suudi Arabistan ile Kuveyt arasında paylaşılan ve İran'ın önemli bir pay talep ettiği ed-Durra sahası' gibi çözümsüz konular. Öyle görünüyor ki 1. Dünya Savaşı'nın getirdiği söylenen 'düzen' daha çok 'düzensizlik getirmiş gibi duruyor.
Bütün bunlar olurken daha da şaşırtıcı bir diğer hamle de İsrail tarafından geldi. "Bayram değil, seyran değil', İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu niye Rusya ve Çin'in 'İran'ın toprak bütünlüğü ve egemenliğine karşı yapılacak her harekete kuvvetle karşılık vereceğiz' açıklamalarının üzerinden 24 saat geçmeden 'İran, Hamas'ı maddî olarak destekliyor ancak saldırı planlarının arkasında olduğu söylenemez.' dedi?" sorusuna verilecek cevap ise diğer bir yazımızda ele alınacak kadar derin.