Nerden bilebilirsiniz, Avrupa’nın arka mahallelerinin arkasında, Baltık Denizi’nin soğuk sularının kıyısında böyle güzel bir şehir olabileceğini?
Küçük ve soğuk bir şehir. İndiğimizde sıkı bir kar yağışı vardı.
“Kar, güzel” diyor, Letonya Savunma Bakanı’nın eşi Undine Pabriks-Bollov. (Buralarda insanların böyle değişik isimleri var.) “Kışlar uzun ve karanlık. Gündüzler 6 saate kadar düşüyor. Kar, etrafı aydınlık gösteriyor. Yoksa hep depresyona gireriz.”
Letonya (Estonya ve Litvanya da öyle) bir kaç güçlü mıknatısın çekim gücüne maruz kalan demir parçaları gibi, Almanya, İsveç ve Rusya arasında gidip gelmişler. Hatta biraz da Polonya...
En son Ruslar işgal etmiş. İşgal, Sovyetler dağılana kadar sürmüş.
Çok Rus göç etmiş buraya. Nüfusun yüzde 30’u Rus. Buranın birinci sınıf vatandaşları Ruslar’mış.
Bağımsızlıktan sonra, çok tuhaf bir ‘Rus sorunu’ çıkmış. Biraz karışık ama, anlatayım.
20 sene öncesine kadar birinci sınıf vatandaş olan Ruslar’ın, Letonya vatandaşı olabilmek için Letonca öğrenmeleri şart koşulmuş. Eh, biraz da, Ruslar’ın üstünlüğünü içermeyen bir tarih bilgisine sahip olmaları... Yani dil ve tarih imtihanından geçmek zorundalar.
Burada doğan Rus çocukları da velilerinin müracaatıyla Letonya vatandaşı olabiliyor. Uygulama böyle.
Ama Ruslar, ne kendileri sınava giriyor ne de çocuklarını vatandaşlığa kaydediyor. Böyle şeylere maruz kalmayı zül addediyorlar.
Ruslara, vatandaşlığı içermeyen bir pasaport veriliyor. Buna İngilizce olarak ‘uncitizenship’ pasaportu diyorlar. Yani ‘vatandaş olmama’ veya ‘gayrivatandaşlık’ pasaportu. Garip ama, böyle.
Letonya vatandaşları, AB ülkelerine vizesiz gidebiliyor. Ama Rusya’ya giderken vize almak zorundalar.
‘Uncitizenship’ pasaportlu Ruslar ise, AB ülkelerine gitmek isterlerse vize almak zorundalar. Fakat Rusya’ya vizesiz gidiyorlar.
Ben, Suriye’de, Kürtlerin önemli bir kısmının vatandaş sayılmadığını hatırlıyorum. Kuveyt’te ve bazı Körfez ülkelerinde ‘Bidun’ denilen ‘gayrivatandaş’ ameleleri de biliyorum. Bir de ‘Haymatlos’ları ...
Ama, Letonya’daki Ruslar’ın vatandaşlık durumu hepsinden farklı. Bana ilginç geldi.
Bizim Türkiye’de böyle bir sorunumuz olsa, kıyameti koparırız. Ne edebiyatlar üretiriz... Vatanı satmak, milleti satmak, ihanet, bölücülük, parçalayıcılık, dağıtıcılık, gırla gider.
Halbuki, buralar sütliman. Ne bağırış ne çağırış.
(Sakın, benim sessiz, gürültüsüz memleketlere imrendiğim düşünülmesin. Canım sıkılır üç günden fazla duramam böyle yerlerde.)
Cumhurbaşkanı Gül, önceki akşam bizlerle yaptığı sohbette, “Yeni anayasada vatandaşlık tanımına gerek yok” demişti.
Burada, yani iki gündür soğuğunu yediğimiz şu AB ülkesinde, bu kadar muallakta bir vatandaşlık durumu sürüp giderken, Türkiye’de millet ‘tanım, tanım’ diye dünyanın gürültüsünü çıkarıyor.
Adalet, insanın yapabileceği en güzel şeylerden biridir.
Anayasa’da değişik unsurların adil bir şekilde adını anmak için ne yapmak lazım?
Türk, Kürt, Abaza, Çerkez, Gürcü, Arnavut, müslim, gayrımüslim herkesin adını anmak lazım.
Peki bu durumda, üç beş bin kişiden müteşekkil bir etnik toplulukla, üç beş milyonluk veya otuz kırk milyonluk toplulukların adı aynı sıraya mı yazılacak?
Hmm... O zaman, herkes sayılsın, oranlarına göre anayasaya yazılsınlar. Olur mu öyle?
Ya o esnada, el-an mevcut olmayan bir topluluk, memleketimize göç ederse? Veya bir unsurun nüfusu ötekilerden hızlı artarsa... Anayasa mı değişecek?
Tabii ki bu dediklerim ciddi değil, letaif kabilinden şeyler.
Ama, ‘asabiyet’i bir tarafa bırakıp sakin kafayla düşündüğümüzde, halihazırda yürüyüp giden şiddetli, hararetli tartışmalar, bu letaife benzemiyor mu?
Önceki gün, Riga’da bir şey daha söyledi Cumhurbaşkanı Gül.
“Osmanlı, Selçuklu, tarihte ‘Türk devleti’ olarak bilinir. Ama, ‘Osmanlı vatandaşlarının hepsi Türktür’ diye bir şey yok.”
“Kendimize dar elbiseler giydiriyoruz. İmparatorluk özgüveni ile hareket edersek bir çok sorunun suni olduğunu göreceğiz.”
Bizim muhalefet ‘imparatorluk özgüveni’yle bakar mı olaylara?
Hiç ummam. Baksa iyi olur da, bakmaz.
Bizimkiler, İngiliz’in, Fransız’ın, Rus’un ulusalcısı gibi değil. Küçük düşünüyorlar.
Bu arada, Litvanya’ya geldik. Bakalım Litvanya’nın ne derdi var.
(Akil adamlar ve akil kadınlar açıklandı. Önemli bir misyon ve belki Türkiye’nin gördüğü en kalabalık entelektüel ekip. Allah kolaylık versin.)