-SANTIAGO-
Dünyanın tam anlamıyla diğer ucu... Şili’nin başkenti Santiago’dayız... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üç ülkeyi kapsayan Latin Amerika turunun ilk durağı... Memleketten o kadar uzak ki, buraya ulaşmak için neredeyse 20 saat yolda geçiyor. Senegal’de kısa bir mola verdikten 9 saat sonra Şili’ye ulaştık. Şili ile diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 90. yılı bu yıl. Bir dizi etkinlik ama en önemlisi Latin Amerika ülkeleriyle kurulacak olan ticari ve ekonomik ilişkiler... Kimse yeri göğü sarsacak çapta anlaşmalardan söz etmiyor.
İğne ile dokur gibi dikkatli ve gerçekçi olarak geliştirilecek bir ekonomik ilişkiler tablosundan bahsedebiliriz. Serbest ticaret anlaşmaları öncelikle ve sonra Türk işadamlarının Latin Amerika ülkelerindeki yatırımlarının önünün açılması...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Latin Amerika turu ile ilgili olarak uluslararası basında çıkan haberlerde, “Rusya ile yaşanan gerilim nedeniyle gündeme gelen pazar sıkıntısının bu açılımla kompanse edilmeye çalışılması” gibi bir ima seziliyor. Bu noktada, Latin Amerika açılımının bu seyahatle başlamadığını hatırlatmak gerekiyor. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen Küba, Kolombiya, Meksika ziyaretleri ile başlayan bir süreç sözkonusu... Sömürgecilerin uğrak noktası, darbelerin sahnesi, üst kıtadaki ABD’nin sık müdahalelerinin zemini... Latin Amerika’nın yaraları henüz kapanmamış... Türkiye, bu coğrafyayı yeni yeni okumaya başladı.
Bir de tabi 2010 yılında, Cumhurbaşkanımızın Başbakan olduğu dönemde gerçekleşen Şili ziyareti var ki, ona değinmeden de geçmemek gerekiyor. Şili’ye uzun bir seyahatin ardından ulaşılıyor, heyet otele yerleşiyor ve gece yarısı gelen bir haberle ziyaret başlamadan noktalanıyor ve gerisin geriye Ankara’ya dönülüyor. Mavi Marmara saldırısı tam da o gece yaşanıyor ve Şili seyahati yarıda kesilerek sonuçları günümüze gelen bu krize müdahale edilmek üzere yurda dönülüyor.
Mavi Marmara demişken, eklemeden geçmeyelim. İsrail ile yaşanan bu krizin ardından gelişen süreç, kapalı kapılar ardında yürütülen ikili görüşmeler yoluyla belli bir rotaya evrilmişti. Basına yansıdı ama yine de bu noktada atıfta bulunmuş olalım. Önümüzdeki haftalarda yeniden Türk ve İsrailli diplomatlar bir araya gelecekler. Bu buluşmaya da fazla beklenti yüklememeli. Kamuoyu tarafından yakından izlenen uzlaşı çabaları devam ediyor diyerek bir Şili gezisi sırasında başlayan krizle ilgili güncelleme yapmış olalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte bugün Peru’ya hareket edeceğiz. Peru’nun ardından yine ekonomi ve ticaret ağırlıklı temaslarda bulunmak üzere Ekvador’a geçeceğiz...
Ülkemizde soğuk ve karlı kış günlerinin yaşandığı bugünlerde ziyaret ettiğimiz ülkeler sıcak yaz günlerini yaşıyor. Gündüz hava sıcaklığı 30 dereceyi aşıyor.
Resmi yemek sırasında masamızda oturan bir Şilili yetkili, Türkiye’yi öyle güzel tanımladı ki... Batılı, Avrupalı bir ülke olarak gördüklerini söyledi. Türkiye karşıtı algı operasyonları henüz buralara ulaşmamış.
Şilili diplomat “Sizin bölgenizin Suriye ihtilafı nedir?” şeklindeki soruma, düşünmeden “Venezuela” diye cevap verdi. Yakın oldukça, sınır paylaştıkça ortak bir kaderin yanı sıra ortak rekabet alanları da oluşuyor kuşkusuz. Latin Amerika ile Türkiye arasındaki mesafe, rekabet alanlarını azaltıp, işbirliği olanaklarını arttırıyor.
Şilili diplomatla bölgesel kriz alanlarını konuşurken, dili sürçüyor ve “Ortadoğu” yerine, “Ortabatı” diyor. Anlamlı bir dil sürçmesi aslında. Küresel bir ihtilaf olan Ortadoğu krizi, dünyanın öbür ucundaki bir diplomat için basit bir kelimeden ibaret belli ki...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu (ECLAC) Genel Merkezi’nde konuşmacı olarak katıldığı konferansta söz alan ECLAC İdari Sekreteri Alicia Barcena da “Türkiye, doğu ve batı arasındaki ilişkileri anlamak için de anahtar bir ülkedir” dedi.
Milyonlarca mülteci yok, saatler süren müzakereler yok... Yine de, bu noktada Şili’nin Suriyeli mültecilerin bir kısmını ülkelerine getirmek üzere girişimde bulunduklarını da eklemiş olalım.
Türkiye’nin çevresindeki krizler ve ihtilaf alanlarına hapsedilmesi birilerinin işine geliyor olabilir. Kuşkusuz, günlük siyaseti ve orta vadeli stratejileri belirleyen en önemli unsur yakın coğrafyadaki krizler. Ancak, saatlerce uzakta, denizlerin, dağların ötesinde işbirliği ve yatırım olanakları da var... Devam etmekte olan Latin Amerika çıkarmasına ek olarak önümüzdeki haftalarda farklı coğrafyalara bu tür seyahatler artarak sürecek. Türkiye, kendi coğrafyasındaki kilit ülke konumunu sürdürürken, başka coğrafyalara açılım politikasına da ağırlık verecek. Dikkatle izleyin derim.