Doğu Akdeniz'in incecik bir şeridinde mütevazı yaşamıyla, yüzyıllardır elden ele dolaşan bir şehir.
Firavunlardan Filistlere, Roma'dan Bizans'a, Emevîlerden Osmanlı'ya kadar tarihi olan bir toprak parçasından bahsediyoruz.
Büyük İskender de uğramış, Moğollar da Haçlılar da.
Hani bazıları şimdilerde "Las Vegas gibi yapalım, kumarhaneler kuralım, milyarlar aksın" diyor ya... Binlerce yıllık tarihî bir şehri poker masalarıyla süsleyeceğiz diye ortalığa atılmanız zaman galerisini güldürüyor.
"Burası sahil kenarı, tatil beldesine çeviririz, ne olacak" demekle olmuyor işte...
Her gelen ya yıkmış ya yeniden kurmuş; ama şehir yaşamaya devam etmiş.
Antik dönemden beri, Mısır'ı Şam'a, Doğu'yu Batı'ya, ticareti siyasete bağlayan kritik bir geçit burası...
Kim burayı kontrol ederse bölgenin kaderi onun elinde.
Bu yüzden, Osmanlı'nın kurduğu iki savunma hattından biri. Gazze'yle Kudüs'ü Çanakkale'yle İstanbul'u muhafaza etmiş Osmanlı.
İslam fetihleriyle birlikte Emevîler ve Abbâsîler bu şehirde. Sonra Eyyûbîler; Selahaddin Eyyûbî, Haçlılarla mücadeleyi pekiştirmek için Gazze'yi önceliyor.
Memlükler; Moğol tehlikesi kapıya dayanınca burayı tahkim ediyorlar.
Mercidâbık, Ridaniye savaşlarıyla Gazze "Osmanlı sancağı" oluyor.
Bu şehir bir liman mı, savunma hattı mı, ticaretin geçtiği kapı mı? Hepsi birden! Kervanlar da oradan geçiyor, ordular da...
1917'de İngilizler, yıpratılmış Osmanlı'nın içindeki hain paşaların yardımıyla ancak Gazze'yi ele geçirebiliyor!
Britanya Mandası, 1948'de terör çetesi İsrail'in Altı Gün Savaşları ve sonrası işgal başlangıcı...
Klasik bir İngiliz satrancı.
Piyonlar gider gelir, kaleler yıkılır yapılır; Gazze yine ortada, mahzun ve direnen!
Şehrin maneviyatını da yadsımamak icap eder.
Efendimizin (s.a.v.) büyük dedesi Hâşim bin Abdimenaf'ın kabri burada. Bu yüzden "Gazze'tu Hâşim" diye anılıyor. Büyük imam İmam Şâfiî'nin memleketi de burası.
Yani bir yanda ibadet, ilim, tarihî miras; diğer yanda sıkıştırılmış abluka, siyasi çatışma...
Kalkmışsınız "Las VeGazze" rüyalarına dalıyorsunuz. İyi de ruhu ne yapacaksınız?
"Burayı turizm cennetine çeviririz, kumarhaneler, oteller, koca koca plazalar yaparız, para yağar". Yeni doğal gaz rezervleri, enerji koridorları derken, küresel şirketlerin ağızları sulanmaya başladı bile.
Nasılsa orada yaşam mücadelesi veren insanların sesi kısılır, yeter ki kazanç büyük olsun!
Bu zamana kadar kimler geldi kimler geçti; Firavunlar, Moğollar, Haçlılar, İngilizler... Gazze hâlâ yerinde.
"Açık hava hapishanesi" diyen de var, "direnişin kalesi" diyen de...
Aslında orada nefes alan insanlar var; işte asıl mesele.
Dünya tarihine dönüp bir bakın; kim, hangi fiyakayla geldi ve çekip gitti. Gazze, onuruyla kalmaya devam ediyor.
Birileri istediği kadar kumar masası hayalleri kursun, gökdelen planları çizsin. Tarih eninde sonunda kendine yakışanı yapıyor.
Bu kadim şehir binlerce yıldır insanlığın imtihan yeri. Dün Firavun, bugün başkası, yarın kim bilir hangi "vizyonlu yatırımcı"!
Ama Gazze'nin ruhu, acısıyla, mücadelesiyle, inancıyla hep ayakta.
Kumarhane ışıkları bu ruhu söndürebilir mi?
Deneyen çok oldu, kazanan hep Gazze'nin direnişi oldu.
"Çocuklarımızda tek bir damla kan kalsa bile Gazze'den çıkmayacağız ve Gazze'den vazgeçmeyeceğiz. Hiçbir şey olmamış gibi enkazımızın üzerinde yaşayacağız ve Gazze yeniden inşa edilecek." diyeni de "Gazzelileri vatanından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez!" diyeni de unutma!
Geri kalanı palavra!