Bir milletin çocuğunu dönüştürmek istiyorsan ne tank gerekir ne tüfek.
Bir öğretmen yeter. Ama öyle herhangi biri değil.
"Tarafsızım" deyip LGBT broşürü dağıtan,
"Çağdaşlık" deyip başörtüsüne burun kıvıran,
"Bilimsellik" deyip Kur'an'a öcü muamelesi yapan bir "modern devrim fedaisi" yeterlidir.
Ve Türkiye, uzun yıllar bu pedagojik sömürge planının deney laboratuvarı oldu.
Köy Enstitüleri'nden seküler müfredata kadar uzanan bu proje, Anadolu'nun çocuklarını kadimden koparıp Batı'ya köle etmeyi hedefledi.
Tahtaya çıkan öğretmen, öğrencinin zihnine değil, milletin kalbine saplanmış bir mızraktı.
Eğer kendi milletine, kendi tarihine, kendi inancına mesafeli hatta düşman bir öğretmen tipi sistematik olarak sahaya sürülüyorsa; o öğretmenin yetiştirdiği nesil, bu milletin değil, bu milletin tasfiyesini planlayanların evladı olur.
Adı eğitimdi, özü inkârdı.
Şimdi birileri kuduruyor.
Artık Freud değil Gazalî, Nietzsche değil Nurettin Topçu, queer değil kıble gösteriliyor.
Ve bunu görünce Nevşin Mengü'nün dili dönmüyor, seküler çevrelerin midesi bulanıyor, laik refleksler çırpınıyor.
Çünkü onların paniklediği mesele ne müfredat ne eğitim kalitesi...
Artık okullardan İttihatçı değil, ümmetçi gençler çıkacak!
Nurettin Topçu'nun gönlünden, kaleminden ve irfanından hareketle size proje okullarında hedeflenen mektep modelini şöyle özetleyebilirim:
"Bize bir insan mektebi lâzım." der ve o mektebi şöyle tarif eder: "Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın, vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Bu mektepte... Onun yetişenleri sadece bir memur değil, örnek insan olacaklardır..."
Artık öğrenciler:
Cuma'yı aksatmayacak,
Bayrağı duvarda değil, kalbinde taşıyacak,
LGBT sapkınlığını değil, helali ve haramı konuşuyor olacak.
İşte bu onların kâbusu.
Onların istediği öğrenci tipi:
Tarihine tüküren,
Batı'ya hayran,
Kimliksiz, nötrleştirilmiş bir homo laikus.
Ama olmadı.
Çünkü artık sınıfta tevazu sahibi, kürsüde irfanlı, koridorlarda ahlaklı muallimler olacak.
Ve bu çocuklar Greta değil, Gazze konuşacak.
Norm değil, namaz biliyor olacak.
Paris'e değil, Mekke'ye yöneliyor olacak.
İstanbul'un izini sürecek.
Ve ülkesine ihanet etmeyi değil, sadakatle dua etmeyi öğrenecek.
Yani Nevşin'in derdi öğretmen değil.
Dert, öğrencilerin "benim dinim, benim ahlakım" demeye başlaması.
Bakmayın siz öyle ciddi ciddi Nevşin'i yazdığıma...
"Nevşin Mengü", meselenin en sulu özeti, "en az zararlı kimyasalı", en çerezlik yan etkisidir.
Nevşin, projeye değil; projeden çıkan ruhun diriliğine karşı.
Asıl sızan sizdiniz:
Müfredat adı altında Batı'nın posasını çocuklara içirdiniz,
Sanat diye inanca küfrettiniz,
Bilim adına ahlâkı oydunuz.
Ama artık işler değişti.
Çünkü bu milletin çocukları "fen lisesi" deyince dinsizliği değil disiplini, "proje okul" deyince ahlaksızlığa açık kapı değil, şahsiyetli öncülüğü anlıyor olacak.
Yusuf Tekin bugün MEB Bakanı olarak köksüzlüğe karşı köklü bir direnişi temsil ediyor; bu yüzden hedefte.
Çünkü:
LGBT'ye karşı ahlâkı savundu,
Seküler tapınaklara karşı, Resulullah terbiyesini hatırlattı.
Bugün bakanın yanında olmak:
Devletin yanında olmak demektir.
Milletin yanında olmak demektir.
Resulullah Efendimizin (s.a.v.) "bana bir harf öğretenin kölesi olurum" dediği muallim şerefine sahip çıkmak demektir.
Bu milletin çocukları artık sizin değil.
Onların pusulası Paris değil, Kudüs; davası Gezi değil, Gazze; idolü Greta değil, Aliya'dır.
1908'de Abdülhamid'i indiren öğrencileri yetiştiren o sistem çökecek.
Artık o çocuklar size benzemeyecek.
Ertuğrul'un sancağını taşıyacak,
Fatih'in duasını ezberleyecek,
Abdülhamid'in vakarını kuşanacak,
Ve bu milletin dirilişi, sandıkta değil; bir tebeşirle tahta başında başlayacak.