Kuvvetler ayrılığı” cümlesi dilimizden düşmez. Yasama, yürütme, yargı erkleri bağımsız diyoruz. Bu erklerin alanları nerede başlayıp nerede bitiyor? Bir başka deyimle sınırları değişken gayet flu.
Örnekler çok çarpıcı. Mesela, bir Bakan mecliste oy kullanırken, milletvekilliği şapkası ile yasama erkinde, Bakan şapkası ile işlem yaparken yürütmenin bir üyesi. Bakan her iki erkte önemli görevler üstlenen bir kimse.
Yargı ile yürütme arasında da çarpıcı birliktelik var. Polis savcı emrinde görev yaparken adli kolluk kuvveti oluyor, Vali emrindeyken yürütmenin bir memuru oluyor. Bugün ortaya çıkan durumda polis yürütmeye yapacağı baskınları, dinlemeleri bildirmedi diyoruz. Polis adli kolluk kuvveti olarak çalışmıyorsa, el-hak doğrudur. Polis meratibi-silsile yolu ile işin ehemmiyetine göre amirlerine haber vermek durumunda. Ama polis “yargı kolluk kuvveti” olarak savcıdan emir alıyor ve savcı yapacağımız eylemler gizlidir diyorsa ne olacak. Polis için aşağı baksa sakal, yukarı baksa bıyık.
Anayasamızda üç erkin birbirinden bağımsız olmasını düzenlese de, büyük çelişkilerimiz var. Mesela Anayasamızda Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak gösteriliyor. Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunu toplar, kanun kuvvetinde kararname önerileri yapar, yürütme kararnameleri imzalar. Onun imzası olmadan yukarıda ifade ettiğim yürütme araçları devreye giremez.
Tekrar bugünkü çekişmelere döneyim. Savcı, başsavcıyı ve vekilini suçlayan bir açıklama ile dosyanın elinden alındığını ve bu işlem ile suç işlendiğini söylüyor.
Kendi açısından, yargı erkinin başıboşluğundan yararlanarak böyle bir suçlama yapabiliyor. Yargıda bir hiyerarşi kurulmadığı için, fevkalade büyük yetkilerle donatılmış savcı kendini “herkül”, mahkeme hakimi de kendini yarı-tanrı olarak görüyor. Bizdeki anlayış hakime savcıya dokunulmaz. Neden kendi içinde bir denetim ve değerlendirme yapılarak hakim ve savcı terfi ve atama işlemleri yapılmıyor. Hakim var, verdiği kararların çoğu Yargıtay’dan onay alıyor, hakim var, kararların çoğu Yargıtay’dan dönüyor. Hakim var, vicdan ile cüzdan arasına sıkışmış, hakim var sadece vicdani kanaati ile iş görüyor.Vatandaş birinci kategoriye giren hakime kasıtlı yanlış karar vermesinin hesabını soramıyor. Bugün ülkemizde bir yargı-yürütme çatışması var gibi bir resim çizilmekte. Yasama organı bu resmi yeni bir düzenleme ile değiştirmelidir.
Özetle; 1)Adli kolluk kuvvetinin kurulması 2)Yargıda hiyerarşinin net olarak belirlenmesi 3)Yargının kendi içinde etkin bir (değerlendirme ve denetin)mekanizmasının kurulması 4)Bakanların meclis dışından atanması gibi düzenlemeler sayılabilir.