Habertürk’ün ‘Enine Boyuna’ programının sonuncusunda Meclis’e başörtüsüyle giren Ak Parti milletvekilleri ile CHP sözcülerinin bu olaya verdikleri tepkiyi de konuştuk. Özellikle Şafak Pavey’in kürsü konuşması hayli vaktimizi aldı.
Ertesi sabah, bir dostum, “Sen fazla sessiz kaldın”demek için aradı. Canımın sıkıldığı belli olmuş. Tam kapatırken, “Geçenlerde konuştuğumuz ‘guilty by association’ konusunu artık dile getirmelisin” deyiverdi.
İngilizce söylenmesine bakmayın, önemli bir konu o; ama müsaadenizle önce Şafak Pavey’in konuşmasını ele alayım...
O konuşmanın çok tepki çekmesi, söylenilenle ilgili değil bence; o sözleri söyleyene yakıştırmama tepkilerde daha önemli bir rol oynuyor...
Şafak Pavey’i yakından tanıyanlar herhalde vardır, fakat bizim çevrelerde annesi Ayşe Önal daha iyi bilinir. Nokta dergisinin bir ara yayın yönetmenliğini de yapmış iyi bir gazeteciydi Ayşe Hanım; cesareti meşhurdu. Kurşunlara hedef olacak kadar cesurdu.
Nokta’da 1994 yılı sonlarına doğru birbiri ardına karanlık dünyayla siyaset ilişkisini sorgulayan haberler yer alıyordu; bunlardan biri de, ünlü kabadayılardan Dündar Kılıç’ın kızı ve o sıralarda Alaattin Çakıcı’yla evli olan Uğur Kılıç’la ilgiliydi. Uğur Hanım’ın Nokta haberinden bir yıl sonra Çakıcı’nın fedailerinden biri tarafından öldürüldüğünü, oğlunun şimdilerde pek çok olayda adının geçmeye başladığını da hatırlatırım...
Ayşe Önal karanlık dünyaya ait Nokta kapağı yüzünden saldırıya uğradı; olayı bilenler “Şans eseri yara almadan kurtuldu” diyorlar... Kendisini bir yazıyla savunan Hıncal Uluç ise onun kadar şanslı olamadı; Sabah yazarını bacağından yaraladılar...
Kürt sorununda, Ermeni sorununda hep ileri tavırlar sergiledi, 28 Şubat (1997) sürecinde hep doğru yerde durdu Ayşe Önal...
Yakından veya uzaktan anneyi tanıyanlar, Meclis’te kızının ağzından çıkan sözlere alındılar; kimisinin öfkesi bu yüzden aşırı oldu sanıyorum...
Savunulması hayli zor bir konuyu Şafak Pavey’e havale edenlerin bunu bilhassa yapmış olabilecekleri neden düşünülmez? Ben öyle düşünüyorum. Ve onların beklediği gibi de oldu; CHP’nin Ulusalcı tabanını tatmine yönelik olduğu için aldırılmaması gereken konuşma gereğinden fazla tepkiye yol açtı.
Dostumun, ‘guilty by association’ İngilizce deyimiyle ifade ettiği konu da, zaten gereksiz şiddette ve hatta yapana bile “Keşke yapmasaydım” pişmanlığı yaşatacak hiddette bir mesaja yöneltilen olağanüstü tepkiyle ilgili...
‘Guilty by association’ aslında masum olan fiilleri ve kişileri başka fiilleri veya masum olmayan başka insanlarla ilişkileri sebebiyle suçlu ilân etmek anlamına geliyor. Şu sıralarda medyada en fazla yapılan türden suçlamalar bu genel başlık altına giriyor...
Bu kasıtlı çarpıtmaya başvuranlar genelleme yolunu kullanıyorlar...
Konuyu daha iyi anlatabilmek için kendimi örnek vereyim: Diyelim ki, benim utanılacak kadar fâhiş bir hatamı yakaladılar, ya da bana hiç yakışmayan bir icraatım söz konusu oldu... Eleştirilerini, suçlayıcı parmaklarını doğrudan bana çevirecek yerde, ilk gün ismimi vererek üzerime gelseler bile, hemen ardından içinde yer aldığımı düşündükleri daha geniş bir kitleye atışa başlıyorlar...
Yapmıyorlar mı? Bol bol yapıyorlar...
Şafak Pavey’i hedef alan ve yapanın sonradan pişmanlık duyup gereğini yerine getirdiği mesajın kime ait olduğu biliniyor. Tek bir kişiye...
İyi de, gazetelerde veya televizyon ekranlarında konuya değinenler, neden “Onlar” veya “İktidar” diye genelleyici sıfatlar kullanıyor? Mesajı yazan kişi gizlenmediği, elindeki kalemle görüşlerini açıklamayı sürdürdüğü halde?
Tekil olay mı? Hayır, değil... Tam tersine, hemen her konuda, her gelişmede, her olayda en fazla başvurulan yöntem haline dönüştü yabancıların ‘guilty by association’ diyerek kınadıkları yöntem...
Bir de “Kutuplaştırıyorlar” demiyorlar mı, kutuplaştırmayı esas bu tür yöntemler sağlıyor...