Kim kutuplaşmanın sebebinin Erdoğan, AK Parti, muhafazakar siyaset; yani genel olarak Yeni Türkiye’nin aktörleri olduğunu düşünüyorsa yanılıyor. Varlıkları bir sebep sadece... Gerilim ve kutuplaşmayı üreten onların varlıklarına yönelik reddiyeci, ötekileştirici itirazın bir türlü bitmemesidir.
Şimdi, 10 Ağustos’tan sonra yine, kutuplaşmayı bitirmek için Erdoğan’dan tek taraflı hamleler bekleyenler hayalkırıklığı yaşamak istemiyorsa önce üzerlerine düşen sorumluluktan da kaçmamalıdırlar.
Mesela, TÜSİAD kaçmamalıdır. Ezberden iyi cümleler söylemek, iyi temenniler ifade etmek sorumluluğu yerine getirmek sayılmaz.
TÜSİAD gibi tecrübeli ve ağırlıklı bir derneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunda umduğu “Ağır kutuplaşma ve ayrışmanın bertaraf edilmesi”dir. Güzel... Kim istemiyor ki bunu?
İyi ama boş bir temenni ne yazık ki! “Hadi bakalım, gerilimi düşür, görelim” demenin kıymeti harbiyesi yoktur.
Önce topluma saygı
Zira, yeni Cumhurbaşkanı istese bile tek başına ne gerilimi azaltabilir, ne de kutuplaşmayı... Önce, Erdoğan’ın siyasetine, fikrine, alışkanlıklarına, dünya görüşüne yani varlığına itiraz edenlerin bir adım atması gerekiyor. O’na saygı gösterdiklerine ve liderlik ettiği kitleleri “ama”sız, “fakat”sız kabul ettiklerine dair inandırıcı adımlar atmalılar.
Her seçimin sonucuna bir kulp takan, seçmeni ne yaptığını bilmeyen şuursuz bir kalabalık olarak gören, sosyolojiyi reddeden eski kabul devam ettiği müddetçe kutuplaşma bitmez.
Oysa, 10 Ağustos seçimi sadece Cumhurbaşkanı’nı belirlemedi, bunu ıskalamayalım. Pazar günü, 10 yılı aşkın süredir temposu artan siyasi tartışmalar için de karar verildi. Sıradan bir seçim değildi, rejimin rengi belirlendi.
Bunu dikkate almadan, oy hesabı yapmak, puan hendesesi tutmak tarihin ve toplumun verdiği mesajı görmezden gelmek olur. Şimdiden bunu yapmaya kalkışanların da gerilimden şikayet hakları olmaz.
Şikayeti bitirmek için
Seçim sonucunu bile, muhalefet için başarı tablosu olarak sunma girişimi hiç de hayra alamet değildir. Ya da seçimde Erdoğan’a oy verenleri bildik kavramlarla küçümseme hastalığı...
Yeni Türkiye, herkesin siyasetten ekonomiye, sosyal hayattan diplomasiye kadar her alanda eşit erişim ve eşit söz söyleme hakkı demektir. Bu hakkın tesisi sadece muhafazakar düşüncenin değil Kemalist-laik-sol geleneğin de görevidir.
Çevrenin merkeze gelişini ve merkezi yeniden tanımlayıp, yapılandırmasını benimsemeli ve kabullenmelidirler. Ortak zeminin demokrasi olduğunu ve toplumun verdiği kararın bir numaralı referans olduğu gerçeğini tanımalıdırlar.
Bu eşik aşılmadan kutuplaşma bitmez, kutuplaşma şikayeti de dinmez. CHP’nin, MHP’nin, TÜSİAD’ın, eski Türkiye medyasının vs. Erdoğan’dan hareket beklemeden yeni durumu kavrama çabası sergilemeleri kaçınılmazdır.