Bir şeyler eksik bir şeyler yanlış olmadı mı? Gelenekler zamanla dinin önüne geçirilmeye çalışılmadı mı? Her şeyin bir amacı var, dolayısıyla yaradılışımızın da. Bu amacı gerçekleştirecek şekilde fıtratımıza uygun nasıl yaşamamız gerektiğini de bize öğretecek olan ancak Cenâb-ı ALLAH değil midir? Öyleyse Kur’an-ı Kerim bizlere mushaf kılıfına hapsolunsun diye gönderilmiş olabilir mi? Değilse, sizce de, her an hayatın içinde okuyup faydalanmamız gerekmez mi?
Merhum Mehmet Oruç hocamızın da dediği gibi: “Kur’an’ı getiren, Kur’an’da gelen Hz. Muhammed s.m dir. Bu kitabdaki ahlâk, O’nun ahlâkı; hal, O’nun hali; irfan, O’nun irfanı; mutluluk, O’nun mutluluğudur. Nitekim Hz. Ayşe ra. Peygamberimizi daha yakından tanımak isteyenlere, “siz hiç Kur’an okumadınız mı?” demiştir. O, Kur’an-ı nâtıktır. O’na sarılan, Kur’an’a sarılmış; O’ndan ayrılan Kur’an’dan ayrılmış olur.
“ALLAH, her durumda senin ALLAH’ındır. Öyleyse her durumda sen de O’nun kulu olduğunu unutmamalısın” der evliyalarımız. Bu nedenle, ALLAH’ın istediği gibi insan olmak için, İslâmın hayatın dışında değil bilakis içinde olduğunu da bilmemiz gerekmez mi?
Peygamberimiz: “Mü’min arabulucu ve birleştirici kişidir. Böyle olmayan ve birliğe hizmet etmeyende hayır yoktur. İmandan sonra işlerin en üstünü, insanların birbirlerini sevmeleridir. Birbirinizi sevmedikçe -ALLAH’ın istediği gibi- asla iman etmiş olmazsınız. Birbirinize düşmanca saldırmayınız. Ey ALLAH’ın kulları! O’nun emrettiği gibi kardeşler olunuz. Yani kardeşçe yaşayınız. Müslümanlar arasında dargınlığın üç günden fazla sürmesi helâl olmaz” der.
Birlik ve beraberlikte yarar, bölünmede zarar vardır. Bu nedenle birbirimizin fikir ve vicdan hürriyetine saygı duymalı, ayrılıklara sebebiyet vermeden, kardeşçe yaşamalı ve bu gayret içinde olmalıyız. İslâm “TEVHİD” dinidir. İslâmı yaşamak demek ‘tevhid’i yaşamak demektir. Tevhidte ayrılık, ayırıcılık olamaz, eğer olursa, artık orada tevhidin varlığından söz edilemez.
Peygamberimiz ilme, bilgiye önem verir ve teşvik ederdi. İlim sahibi, faziletli ve erdemli kişilere saygı gösterirdi. Kendisine yapılan iyilikleri unutmaz, teşekkür eder, vefa olarak, iyilik yapan kişileri her zaman iyilikle anardı. Bu örneklikle; başta Ehl-i Beyt olmak üzere, peygamber efendimizin ashabı, Peygamberimizi tüm insanlık âlemine duyurma bahtiyarlığına eren, “Hz. Muhammed ‘in(sav) ayağının toprağıyım” diyen Hz. Mevlâna, Şemseddin-i Tebrizî Hz., Şeyh Yahyâ Efendi Hz., Eyüp Sultan Hz.,sair evliyaullah , merhum Mehmet Oruç hocamız,Mustafa İslâmoğlu,Prof.Mehmet Okuyan, Prof. Bayraktar Bayraklı, Prof.Nihat Hatipoğlu hocalarımız ve şu an ismini yazamadığım tüm âlimlerimiz için ALLAH’a hamd ve şükür olsun, her birine gönül dolusu teşekkür olsun. Dini korkutarak değil sevdirerek; sevgi, edep ve hoşgörüyle anlatan tüm din adamlarımızdan ALLAH razı olsun.
Kutlu Doğum haftasında mutlulukla ve aşkla başta peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) olmak üzere ehl-i beyte ve diğer tüm peygamberlerin aziz ruhlarına, peygamber efendimizin ashabına, şehitlerimize, velilerimize ve HAKK’ın rahmetine ermişlere hediye edilmek üzere El Fatiha...