Diyanet'te Prof. Dr. Tayyar Altıkulaç'a,Prof. Dr. Sait Yazıcıoğlu'na kadar pek çok Diyanet İşleri Başkanı'nın, Başkan Yardımcısının, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinden 100'e yakın insanın yer aldığı bir toplantı... İçlerinde bir tek FETÖ mensubu yok.
“Kutlu Doğum'”la ilgili tartışmaları değerlendirmek üzere yapılan bir toplantı bu.
Bir kampanya yürüyor ya.
“Kutlu Doğum FETÖ işi”tarzında.
Sözü Tayyar Altıkulaç alıyor önce.
“Benim zamanımda başladı Kutlu Doğum” diyor.
Ne zaman o?
1989.
Teklif kimden?
Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay'dan.
Nerede FETÖ?
Kutlu Doğum gibi bir düzenleme için sebep şu: Mevlid Kandili, kameri aylara göre geldiği ve senenin bütün aylarına göre değiştiği için, özellikle yaz aylarında Peygamberimizi tanımaya - tanıtmaya ilişkin programlara katılım neredeyse sıfır noktasına kadar düşüyor. Oysa bir kandil kutlamasının ötesinde, Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizi bütün toplum kesimlerine anlatmak için farklı zeminler oluşturalım. Bunun için de, 12 Rebiulevvel 571'in tekabül ettiği 20 Nisan'a uygun bir tarihe 14-20 Nisan arasını Kutlu Doğum Haftası ilan edelim.
Devam ediyor:
Mevlid Kandili yine devam etsin. O gün camilerimizde yine programlar yapalım. Kutlu Doğum Mevlid Kandili'nin yerine geçmesin.
Program başlıyor. 1989'dan bu yana tam 28 yıl, toplumumuzun Rasulullah (s.a.v.) ile ilgili bilgi, sevgi ilişkisinde bir eksilme oldu mu? Mevlid Kandili unutuldu mu? Tabii ki hayır. Gerek camilerde cami görevlileri, gerek ilahiyat hocaları, gerek okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri, gerek anne-babalar, Kutlu Doğum haftasında (ki bu bir haftanın ötesine geçmiş, aylara, neredeyse bütün yıla yayılmış programlar haline gelmiştir) adeta Siyer'i insanımızın gönül dünyasına taşıdılar. Bu kutlamalar vesilesiyle oluşan bu büyük coşkunun rahatsız ettiği kesimler de olmuştur, ama o kesimlerin öteden beri Türkiye'deki her türlü “Dini canlılık”la problemi vardır.
Şu son zamanlarda “Kutlu Doğum” aleyhine kampanyanın çıkışında dini yayın rengi bulunan bir TV kanalıyla ve onun arkasındaki irade ile devreye girmesi acaip bir durum.
Bu kampanyanın, bugün vurulacak her şeyin üzerine yapıştırılmaya çalışılan “FETÖ bağlantısı” ile yürütülmesi ayrı bir kurnazlık.
Ne var burada gerçekten anlaşılabilmiş değil.
O toplantıda 100'e yakın insandan bir teki bile farklı bir şey söylemiyor. Hatta öğrenebildiğim kadarıyla Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Farklı bir düşüncesi olan lütfen söylesin” diye ısrar ediyor. Ama yok. Yok çünkü bu işle FETÖ'nün asla ilgisi yok. Başlatan belli, yürütenler belli, o yapı, bu süreç içinde kendi ölçülerine göre tartışılacak nitelikte program düzenlediyse, bu, Diyanet öncülüğünde yürüyen programları neden gölgelesin?
O toplantıda Altıkulaç Hoca'ya“Programı siz başlattınız, neden çıkıp savunmuyorsunuz?” gibi sitemlerde de bulunuluyor.
O toplantıdan “Kutlu Doğum” ifadesinden rahatsızlık varsa gibi bir yaklaşımla “Adı Siret Haftası olsun ama bu uygulama devam etsin” tarzında bir karar çıkıyor.
Bu kurul önemli. Din İşleri Yüksek Kurulu'nun genişletilmiş hali bu. Bu kurul, 12 Eylül döneminde bile “Başörtüsünün İslam'ın gereği olduğu” kararını verebilmiş ve “Dönemin Askeri iradesi”nin kararına itiraz etmekten kaçındığı bir kurul.
İşin içinde biraz Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca ile hesaplaşma gibi bir damar var. Sebebi henüz anlaşılabilmiş değil ama er geç anlaşılır. Mehmet Görmez Hoca ile FETÖ arasında irtibat kurma girişimleri FETÖ işini sulandırmanın dik alası olmaktan öte bir anlam taşımıyor.
Burada siyasi iradenin kampanyaya kredi açıyor gözükmesini problemli bulurum. Diyanet'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Bey'in kampanyayı onaylar biçimdeki ilk açıklamalarını çok erken açıklanmış tavır olarak değerlendiriyorum.
Bir yapı var bu kampanyanın arkasında. Niyet ne, er geç anlaşılacak. O yapının başka işlerindeki sorunlar da konuşulmaya başlanacak.