Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, şahsıma gönderdiği mesajda, sosyal medyada paylaştığım düşünceler nedeniyle benim, 28 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkede görevli büyükelçilerimize haksızlık ettiğimi söyledi.
Kul hakkından korkarım, eğer söz konusu temsilciler gereğini yapıyor, arzu ettikleri cevapları alamıyorlarsa, haklarını helal etsinler.
Ama bu, Türkiye’nin, büyük bir beka savaşı içinde olduğu, bu nedenle, üstlenilen “milli görevlerin” yaşamın rutin konforunda yerine getirelemeyeceği yönündeki düşüncelerimi değiştirmez.
Bu ülke, tam bir ay önce, TSK’yı içerden ele geçirmiş bir çetenin, emperyalist mahfellerden aldığı emirler doğrultusunda başlattığı bir ayaklanma ile karşılaştı. Bugüne kadar, bir tek AB üyesi ülke lideri Ankara’ya gelmedi!.. Bir NATO ülkesinde iç savaş çıkartacak darbe girişimi yaşanıyor, NATO Genel Sekreteri bir aydır ortada yok!.. Washington’da darbeden 2 gün önce bu çete, Amerikan Kongresi Alt Komitesi’nde, Henry Barkey, Alan Makovsky ve FETÖ’cü Fevzi Bilgin’in katılımıyla “Türkiye’nin Demokratik Çöküşü” başlıklı darbeye meşruiyet yolu açan toplantı yapıyor!..Bunu, “zaten hepsi bu komplonun içindeydiler, millet iradesinin darbeyi püskürtmesinin şokunu atlatmaya çalışıyorlar” diyerek geciştiremeyiz.
Demokrasi “bütüncül” (homojen) sistem değildir, parçalıdır ve mutlaka bir şekilde muhataplar bulacağınız yapıya sahiptir. Yaşanılanlar, Türkiye adına konuşması gerekenlerin “alternatif güçlerin yapılandırılması”, Türkiye gerçeğini görüp “dengeleyici çıkışlar yapacak karakterlerin bulunmasında” yeterli özeni göstermediğini işaret etmektedir.
Eleştirim Çavuşoğlu’na değil, ben, devletin bütün kurumlarında yaşanılan büyük bir boşluğa dikkat çekmek istiyorum. Bir gecede, 155 generali tutuklu, 133 generali firari bir orduyla karşılaştık (rakamlar belki değişmiştir, düzeltirsiniz) böyle bir dönemde hiç birimizin var olanı korumak gibi bir lüksümüz yok.
Viyana Havalimanı’ndaki o ışıklı reklamda Türkiye’ye alçakça bir saldırı var. Eğer bunu önleyemiyorsak, Viyana Büyükelçisi derhal Ankara’ya dönmeli, ikili ilişkiler en alt seviyeye indirilerek buradaki Avusturya Büyükelçisi de memleketine postalanmalıdır.
Benzer durum, NATO ve AB misyonları için de geçerlidir. Washington’u söylemiyorum, FETÖ elebaşını vermeyecekleri kesinleşirse atılacak adım zaten budur...
Normal zamanlarda yaşamıyoruz, içten sarılmış durumdayız ve “güven” kelimesini en az 10 yıl unutmak zorundayız.
Çünkü ABD ve AB yönetimleri 15 Temmuz’dan bu yana sergiledikleri tutumla, açıkça, “biz size karşı koyduğumuz hedefimizden vaz geçmedik” diyorlar. Tersten okunuşu içerdeki sızmalarına “durun ve bekleyin” mesajıdır.
Garip şeyler oldu, oluyor...
Yeni Şafak’ın Suriye özel muhabiri Yılmaz Bilgen telefonda aktardı. Suriyeli muhalif gruplardan Ceyş-ül Mücahidin’in lideri Ebubekir, 15 Temmuz’dan 6 ay önce bir ABD’li askeri yetkiliyle buluşuyor. Amerikalı’nın söylediği şu: Önümüzdeki kısa bir dönem içinde Suriye’de Erdoğan faktörü artık olmayacak, bundan sonra hesabınızı ona göre yapın!..
Bu laf Yılmaz’a ulaştıktan sonra Ankara’ya ulaşmaması mümkün mü? Ne oldu? Bu laftan 6 ay sonra tanklar sokaktaydı!..
Devletin darbe girişiminde tam bir hafta boyunca askerin Hatay sınırından çekildiğini, yöre halkının ihbarıyla anlaması nedir, Allah aşkına?
Suriye Muhaberatı’nın Erdoğan’a suikast amaçlı kimyasal silahlarla donatılmış özel timler hazırladığı haberleri alınırken, bir haftada o sınırdan kimler geçti?..
Ulusal güç: Meclis ve Erdoğan...
Kaygılıyım. Hızla normalleşmek zorunda değiliz. Milletin bekasına dönük komplo süreci devam ettiği sürece “alarmda” olmak zorundayız. 15 Temmuz’da ortaya çıkan tablo, “ulusal güç” kavramının, Meclis’te ve Erdoğan’ın kişiliğinde şekillendiğini gösteriyor.
Bu ülkenin bürokrasisi Meclis’e uzaktan, bir oligark tıynetiyle bakıyor, Erdoğan’ı ise taşıyamıyor!.. Bir “diktatör” (!) düşünün, askeri bürokrasisi darbe yapıyor, hukuk sistemi ile sivil bürokrasinin köşebaşlarını tutmuş unsurları darbeye kucak açmaya hazır, darbenin sivil siyasi kadroları ise henüz belli değil!..
Bu, 2.Kurtuluş Savaşı halidir.
Kimse kusura bakmasın, millet, 15 Temmuz saat 22.00’de “fiilen sonlanmış” devleti, 18 saatte sokakta toparlayıp meşru güçlerine iade etti, bu nedenle, artık hepimiz için tek kavram, “gerçeklerdir...”
Buradan bir uyarıda bulunuyorsam, kendim için değil, millet için konuşuyorumdur.
Mevlüt bey, sen iyi bir insansın, sağlam dur, sen de hakkını helal et...