‘Yaşçılık’ tıpkı ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığında olduğu gibi kişileri doğdukları yıllara göre kategorize edip genellemeler yapma ve bu genellemelerin doğrultusunda önyargılarla yaklaşma olarak tanımlanıyor. Bu ideoloji cahil, eğitimsiz, sosyokültürel seviyesi düşük insanlardan gayet modern ve entellektüel insanlara kadar etkisini gösterebiliyor. Bu derece yaygın olmasına rağmen pek farkına varılamamış olması dikkat çekicidir. Yaşlıyı gence genci yaşlıya düşman edebilen bu ideoloji, yaşlıları yetersiz, zayıf, aciz, kendine bakma becerisinden yoksun, topluma olumlu katkıda bulunma potansiyelleri düşük, gençleri de haylaz, işe yaramaz, oyunda ve eğlencede, aklı bir karış havada, sürekli kötüye giden bir güruh olarak telakki ediyor. İlginçtir ki yasalarda ırkçılığa ve cinsiyetçiliğe isnat edilen suç ‘yaşçılık’ için tanımlanmamıştır.
Kapitalizmin en acı dayatması
Vahşi kapitalizmin sadece tüketen ama üreterek tüketen insanı önemseyen tutumu yaşlı kesimin dışlanmasına, bir tehlike olarak görülmesine ve gizliden gizliye ihmaline yol aıyor. Yaşlılar bu yüzden kendilerini yalnız, işe yaramaz, çaresiz hissediyorlar ve hayatlarının son dönemlerini zorluklar içinde geçiriyorlar. Kapitalizmin ‘yaşçılık’ üzerinden yaşlılara uyguladığı bu gizli baskı yaşlıların da gençlere aynı ideolojiyle yaklaşmalarına sebep oluyor. “Bu gençler adam olmaz, bunlardan hiç bir şey çıkmaz, şimdiki gençler çok tembel biz öyle miydik, biz bunların yaşındayken neler yapardık” tarzındaki düşünceler bu ideolojinin sinsi dayatmalarıdır.
Hastalıklı düşüncenin panzehiri şefkat
‘Yaşçılık’ ideolojisi çocuk ve gençlere gösterilen ilgi ve şefkati baltalıyor. Madde ve tüketim odaklı yaklaşımın bireyselleşme yaftası altında yalnızlaştırdığı, yabancılaştırdığı ve acayipleştirdiği insanoğlu, gelecek kaygısı, işsizlik ve aç kalma korkusuyla gitgide birbirinden uzaklaşıyor, vahşi ve bencil bir yaratığa dönüşüyor. İnsanlığı mutsuzlaştıran bu örüntüden kurtulmanın birinci yolu toplumun bütün katmanları arasındaki bağı güçlendirmek, sevgi, şefkat, merhamet gibi insani değerleri paylaşabilmektir. Burada iş öncelikle büyüklere ve annebabalara düşüyor. Onları geleceğin tehditi değil teminatı olarak görmeli, onları korku ve öfkeyle uzaklaştırmak yerine sevgi ve şefkatle kucaklamalıyız. Zorlamak değil destek olmak, zorlaştırmak değil kolaylaştırmak, korkutmak değil sevdirmek, baskı kurmak değil benimsetmek, düşman değil dost olmak, akıl vermek değil duyguları paylaşmak, suçlamak değil ödüllendirmek şiarımız olmalıdır. Böyle bir yaklaşımın karşısında değil taptaze bir genç bir dağ bile erir, yok olur.
Gençlere ilgiyi yöneltmek lazım
‘Yaşçılık’ ideolojisinin anababalardaki gizli tesiri onların özel zevklerini ve arkadaşlarını yargılamada da kendisini gösterir. Bu durum ebeveynleri gençlerle iletişimde çok önemli olan iki unsurun kullanımından mahrum bırakır: Müzik ve arkadaş. Bir genci tanımanın en kolay yolu dinlediği müziği ve arkadaşını tanımaktır. Gençlere ‘her an başına bir dert açabilecek, yanlış yapacak, tehlikeli bir duruma sebebiyet verecek adam’ damgasını vurmak onları büyüklerinden ve sevdiklerinden koparan en büyük etken oluyor. Bu zihniyet anababaları sadece kendi doğrularını dayatan, empatiden yoksun ve sürekli nasihat veren tatsız bir otorite haline getiriyor. Tabi ki çocuklarımızı uyaracak, ikaz edecek, koruyacak ve kollayacağız, ama “onlar bir şeyden anlamaz, onların aklı bir karış havada” yaklaşımıyla değil. Genç bir çocuğun bir birey olduğunu, onun da görüşleri ve hayata dair fikirlerinin olduğunu yadsımamalıyız. Fikirleri önemsenmeyen, kale alınmayan gençler önce aile otoritesine sonra da devlet otoritesine başkaldıran bireyler olabiliyorlar. Terörü kullanan ideolojiler bu tür gençleri kolaylıkla kandırabiliyor, ağlarına düşürebiliyorlar. Doğru olan ırk, cinsiyet ve yaş ayrımı yapmaksızın insanlara birey gözüyle bakabilmek, insanlarla ilişkilerde hak ve adaleti gözetebilmek, sevgi, saygı ve güven zemininde bir araya gelebilmektir. Gençlerin ihtiyaç duydukları şey sevilmek, beğenilmek ve hoşgörülmek. Bu vesileyle bütün genç kardeşlerimin Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum.