Kapitalist emperyalizmin savaş mekanizması olan NATO’nun kuruluşunun 70. yıldönümü idi, dün. Dünya tarihi için elbette çok önemli olan NATO’nun bu kuruluş yıldönümünde, onun öncesi, bugünü ve geleceği üzerinde durmak gerekiyor.
O halde, önce ‘NATO nedir’ yerine, NATO’ya nasıl gelindiğini anlamak gerekiyor.
***
Birinci Dünya Harbi’nde ağır şekilde yenilen Almanya, bu yenilginin hıncını almak için ortaya çıkan ve alman halkına, ‘üstün ırk’ nazariyesiyle yeni bir ruh aşılamaya çalışan Adolf Hitler’i ve onun ‘Nasyonal Sosyalist (kısaca NAZİ) Partisi’ni, 1918-33 arasındaki 15 yıl boyunca çekilen sosyal perişanlıklar sonunda 1933’de iktidara getirmişti.
Hitler, Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda Yahudilerin ihanetine uğradığı; cephe gerisinde karaborsacılık yapan Yahudiler halkı ekonomik açıdan perişan ederken, savaş cephelerine ise frengili kadınları ve de barışçı mesajlar veren tiyatro grupları ve şarkıcılar aracılığıyla ‘savaş kırıcılığı’ yapanların da yine aynı odaklar olduğu görüşünü bayrak edinmişti. Ve, Yahudiler ki, kendilerini ‘en üstün ırk’ olarak görürken; Hitler onların bu teorilerini tersyüz edip ‘saf aryen ırkına mensup, sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli, nordik (kuzeyli)almanlar’ın ‘en üstün ırk’ olduğunu; Yahudiler hariç, diğer halkların ‘üstün ırk’a itaat ve hizmet ettiği müddetçe yaşama hakkından faydalanacak ‘vasat ırklar oldukları’; Yahudilerin ise, imha edilmesi gereken muzırr / zararlı bir ırk olduğu görüşünü Alman halkına şırınga ediyordu.
***
Hele de 1870’lerden beri ülkesini 30 yıl boyunca yöneten Otto von Bismarck’ın güçlü Almanyası, sanayii, felsefî ve fikrî cereyanlarıyla ve de Vagner’in germen ırkını harekete geçiren heyecanlı müziğiyle de beslenince, artık, İngiliz emperyalizmiyle dünya liderliğinde yarışacak hale gelmişti. Ama o güçlü Almanya, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmişti. Ancak, bu yenilgiyi halk kitlelerine Hitler’den başka hiçbir siyasetçi o kadar ikna edici şekilde izah edememişti. O da, asıl suçlu olarak Yahudileri gösterdi. Avrupa’nın Yahudileri asırlarca ‘getto’larda yaşamaya zorlamış Hristiyan geçmişi ve Alman kültürü de buna müsait idi.
***
1933’de iktidara gelen Hitler, germen ruhunu yeniden harekete geçirmiş ve 1918’de yitirilen vatan topraklarını yeniden ele almak için harekete geçmiş, milyonları tatmin ile arkasından coşkuyla sürüklemeye başlamıştı. Yani, o ağır yenilginin rövanşı alınacaktı. Bu arada, hem Avusturya da Almanya’ya katılıyordu.
Ancak, ‘nasyonal sosyalist’Hitler, önce, ‘enternasyonalist sosyalizm’ in bayrakdârı olan Sovyet Rusya ve Stalin’le de anlaşmak istiyordu. Üstelik iki tarafın da müşterek düşmanı, ‘kapitalist emperyalizm’ idi.
Bunun için Hitler’in Dışişleri Bakanı Joahcim von Ribbentrop ile Stalin Sovyet Rusyası’nın Dışbakanı Viaçeslav Molotof, 25 Ağustos 1939’da, gizli bir anlaşma yapıyorlar ve Avrupa’nın doğusu Rusya’ya bırakılıyordu.
Ve o anlaşmadan bir hafta sonra, 1 Eylûl 1939 günü, Alman Orduları, I. Dünya Savaş sonrasında Almanya topraklarının bir kısmı kendisine verilmiş olan Polonya’ya saldırıyor ve bir hafta içinde başkent Varşova’ya giriyordu.
Hitler hemen ardından da Fransa’ya yöneliyor ve Alman orduları ‘yıldırım savaşı’ taktiğiyle kısa sürede Paris’e giriyor ve Fransa’yı, -hem de Fransa’nın Almanya’yı teslim aldığı anlaşmanın imzalandığı Paris Garı’ndaki vagonda- teslim alıyordu.
Ve, henüz de tam izah edilemeyen saiklerle Hitler 1940’ın son günlerinde Sovyet Rusya’ya saldırıverince.. Stalin, o zamana kadar Hitler’in yanındayken, Müttefikler Cephesi’ne katılmış ve Almanya bir kez daha yenilince, Hitler’le paylaştığı Doğu Avrupa ülkelerini de yutmuş; bir ‘Komünist Doğu Bloku’ oluşturmuştu.
İşte o zaman ‘kapitalist emperyalizm dünyası’ da, B. Amerika öncülüğünde 1949 yılında NATO’yu kurmuştu.
(Bu konuya yarın da devam edelim, inşaallah)