Düzeni kurmuşlar, bir şekilde ağlarına takılıyorsun. Sonrası malum. Onlar gibi düşünmeye, onlar gibi yaşamaya başlıyorsun
Antik Roma'dan itibaren Batıda değişen bir şey yok.
Onlarda değişen bir şey yok da bize ne oluyor? Onların ringinden çık(a)madan eğleşiyoruz!
Hakları da onlar veriyor!
Hayvan hakkı, LGBT hakkı, kadın hakkı...
Bu hakların dışında bir hakkın varlığını iddia eden beri gelsin.
Yaban ellerin balyozu başımıza iniyor; ille de Instagram diye tutturuyoruz.
Beyni emcüklenmiş geri zekâlılar sürüsü addediliyoruz.
Bütün dünya yazılımcılarının önünde eğilmek zorunda kaldığı matematiğin ve bilgisayarın babası bir Özbek Türkü ve İslam alimi El-Harezmi.
Ama -El Harezmi: alharizma-algarizma-algarithme- nihayet "algoritma" da onların.
"Mahalle bakkalının veresiyelerini kapatan hayırsevere "Robin Hood", kuzusunu sırtına bağlayarak taşıyan küçük kıza "Rizeli Heidi" diyen kişi bu kavramların ait olduğu kültüre mensuptur. Refleksif kültürünüz ne ise siz o kültüre aitsiniz" diyor İhsan Fazlıoğlu
"Şunu anladık ki Müslümanlara her şey yaptırılabiliriz... Eğer yeteri kadar uğraşırsak, bir Müslümanın ailesini öldürüp yahni yapıp yemesini dahi sağlayabiliriz." FBI Başkanı J. Edgar Hoover'a CIA Başkanı Allen W. Dulles'ın önsözüyle gönderilen 25 Nisan 1956 tarihli "Beyin Yıkama" raporunda bu cümle yazılı!
Ekmeğimiz ne kadar "helal" ve "bilgimiz" de ne kadar doğru olursa, vücut sistemimiz, o kadar mükemmel çalışır ve doğru kararlar alır.
Bize sundukları ekmek haram, bilgi kirli; metabolizmamız, algoritmik reflekslerimiz onlar nasıl istiyorsa öyle çalışıyor.
Şuur ehli, tefekkür ehli insanlar olarak doğruya, hakikate ulaşmaya kendimizi mecbur hissediyoruz. Ve istiyoruz ki bu doğruyu, hakikati Müslümanların, mümkünse insanların bütünüyle paylaşabilelim.
Yaşadığımız hayat, düşmanlarımızın bizim için tasarlayıp, bize yaşattığı bir eğitim programının sonucudur.
Davos'larda, Bilderberg'lerde ve benzer yüzlerce merkezlerde kurgulanan bir hayatı yaşıyoruz.
Çok akıllı, basiretli, bilgili, hisli yaklaştığımız takdirde imtihanımızı başarılı şekilde verip ahireti kazanmayı murad edebiliriz.
Allah'tan niyaz ediyoruz; çocuklarımızın bizden daha çok nimete düşmesini istiyoruz. Zaaflarımızdan kurtulabildikçe onlara hakikati sunmaya çalışıyoruz.
Evlatlarımız, gelecek sermayemiz gençlerimiz bizden daha gelişkin olmalılar.
Müslümanlar olarak -hamdolsun ki- bazı sabit doğrulara sahibiz. Bu doğrular asla yanlışlanmamış doğrular.
Modern batı biliminin (!) ise sabit doğruları yoktur.
Bilimin ötesindeki dünya için sabit doğruların olmaması insanı huzursuzluğa iter, hiçleştirir, yalnız bırakır ve bireyselleştirir, insanın insana ve geleceğine güvenini kırar.
Bilimi de gayesizleştirir vahşi, ceberut ve öldürücü kılar.
İnsan beyni tıpkı bilgisayar gibidir. Belli bir kapasitesi vardır ve oraya giren her bilgi diğerlerini etkiler. Rastgele ve ne olduğu belli olmayan bilgiler gencin kafasını yorar, hatta tıkar. Bir yönden doğru bilgilere yer kalmazken, diğer yönden kafa karışır.
Bir yığın faydasız bilgiyle yanlış formatlanan kafa artık hakikati tanımaz, yabancı görür ve sorgular.
Gencin güveni törpülenir, aşınır.
Artık hakikate ulaşması zorlaşır.
Aileler özellikle yedi yaşına kadar yavrularımızın kafasındaki ilahi formatın bozulmamasına azami dikkat göstermelidirler.
Muhkem bir özgül ağırlığımız varsa; düşman, şeytan ve bilumum ayartıcılar, yalancılar, üç kağıtlar, düzenbazlıklarla baş edebiliriz.
Yüksek ahlak, yüksek felsefe, yüksek yaşama şekli, yüksek karakter ve benzeri özenilecek tavırları geliştirmeleri, temellük etmeleri ve bu doğrultuda davranabilmelerini de biz özendirmek zorundayız.
16. yüzyılda hortlamış Cizvit tarikatının sloganı meşhurdur: "Çocuğunu yedi yaşına kadar bize ver, sonra senin olsun".
"İdrak" noktasından hareket edelim, insanları da aileleri de müdrike olmaya davet edelim.
Vakar bir Müslüman gencin bir sürü şeyi aynı anda düşünmek zorunluluğu var.
Tıpkı nişan alır gibi göz, gez, arpacık ve hedef aynı anda düşünülmelidir.