Kurultay tartışmalarıyla zor günler geçiren CHP ümitsizlik ve çaresizlik girdabına kapılmış görünüyor. CHP teşkilatı ve kongre delegeleri bir ümit görmediği ve heyecan duymadığı için Muharrem İnce’yi genel başkan koltuğuna oturtmamıştı.
Bir yanda her seçimi kaybettiği için ümit olmaktan çıkan bir Kılıçdaroğlu var, diğer yanda girdiği her kongreyi kaybeden ve büyük heyecan da uyandırmayan bir İnce var.
İki ismin de CHP tabanında ve seçmeninde ‘kurtarıcı’ olarak görülmediği çok açık.
Diğer yanda ise derin bir çaresizlik hissi var. Bu çaresizliği aşmak için ‘acaba İnce bu geçişi sağlayabilir mi’ diye İnce’ye yapışanlar, ondan bir heyecan üretmek isteyenler var.
Kılıçdaroğlu kurultaya geçit vermeyerek hesaplaşmayı ileri bir tarihe atmak ve İnce’nin kısmi popülaritesini dindirmek istiyor.
Seçimde partisinin üzerinde oy alan İnce ise ‘gün bugün’ anlayışıyla aldığı oyu partideki koltuğa tahvil etme gayreti içinde…
Kurultay krizi yerel seçim öncesi CHP’yi daha da zayıf düşürecek bir tablo üretecektir. Parti yönetiminin sayılarla izah etmeye çalıştığı durum sayısal bir krizi değil siyasal bir krizi gösterir.
Kılıçdaroğlu daha önceki dönemlerde İnce’nin zayıf kalacağını düşündüğünden enerji boşalması olsun diye kendisi kongre toplanmasına kapı açıyordu.
Bu kez ise sürpriz sonuç kaygısıyla bu kapıyı kapalı tutmayı tercih etti. Bunun doğal sonucu enerji birikmesini kabullenmektir.
CHP Genel Başkanının bu tavrı ‘değişime direnen ve otoriter’ lider algısını pekiştirecek ve değişim isteyenlerin elini orta vadede güçlendirecektir.
Kılıçdaroğlu’nun değişim diye kamuoyuna sunacağı ise parti yönetimindeki bazı isimleri değiştirmek olacak. Yıprandığı düşünülen veya muhalif olan isimler değişim adı altında görevden alınacak.
Oysa çok açık bir gerçek var: Yıpranmış ve ümit olmaktan çıkmış bir genel başkanın değişme ihtiyacını tüm genel başkan yardımcılarının değişmesi karşılayamaz.
Değişim isteyenleri tasfiye etmek değişime gitmek demek değildir.
Kurultay krizleri partileri farklı yol ayrımlarına götürebilir.
CHP’de ve İyi Parti’de lider değişimi olmayacağı tahminimi çok önceden yazmıştım.
Türk siyasetini AK Parti’ye karşı dizayn etmek isteyen güçlerin böyle bir süreçte oyuncu değiştirmek istemeyeceğini, mevcut yönetimlerle yol alacaklarını, statükonun muhalefet başkanları olarak Kılıçdaroğlu ve Akşener’in yerini koruyacağını düşündüğümü belirtmiştim.
Kimi CHP’liler partide ‘gizli karar merkezi’ne atıf yapıyorlar, kimi İyi Partililer ise CHP ile yaptıkları ittifakı eleştirirken ‘harici irade’ vurgusu yapıyorlar.
Bu iki ima da bir gücün muhalefeti yönlendirmeye çalıştığını gösterir. İşte tam bu sebeple partilerin başındaki isimlerin değişmeyeceği düşünülebilir.
Kılıçdaroğlu dizginleri elinden kaçırmamak için kongreye direnirken, Akşener tüm dizginleri ele almak için kongre resti çekti. Görünüşte birisi kongreden kaçıyor, diğeri kongreye koşuyor. Nihayetinde ise iki tavır da demokratik zemini güçlendirme açısından bir anlam taşımıyor.
Akşener’in yapmak istediği çatlak sesleri keserek ‘tek adam’lık otoritesine ulaşmak olduğu gibi, Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği de çatlak seslerin önünü kapayarak ‘tek adam’lık pozisyonunu güçlendirmek.
Kongreye gidenin de, gitmeyenin de niyeti aynı…