Başbakan Erdoğan’ın önceki gün grup toplantısında yaptığı konuşmada kullandığı bazı ifadeleri başka yerlere çekmeye çalışanlar oldu. “Birinci Meclis’te Kürt ve Kürdistan kelimeleri çekinmeden kullanılabiliyordu” sözü bambaşka bir bağlama çekilip, öteden beri bazı ağızlara sakız olan “Atatürk Kürtlere özerklik sözü vermişti” iddiasıyla birleştirilerek yorumlanıyor. Oysa Erdoğan, Türkiye’deki etnik kimlikleri yok saymanın anlamsızlığını ve sakıncalarını vurguluyor, bu bağlamda “Birinci Meclis’te Kürdistan adı rahatça telaffuz edilebiliyordu”diyor... Başka bir şey değil.
Bu ifadelerden yola çıkarak Birinci Meclis döneminde Kürdistan adının telaffuz edildiği metinleri hatırlatıp bunların o dönemde Kürtlere özerklik tanınmasının ifadesi olduğu iddialarını gündeme getirmek iyi niyet ürünü olamaz. Ki işin aslı da anlatıldığı gibi değil zaten...
Bu anlamda özellikle iki metin özerklik tartışmalarının başlıca dayanağı durumunda: İlki TBMM’nin 22 Temmuz 1922 tarihli gizli oturumda okunarak zabıtlara giren, Bakanlar Kurulu’nun 27 Haziran 1920 tarihinde Elcezire cephe kumandanlığına gönderdiği talimat metnidir. Bu metinde Kurtuluş Savaşı’nın en hararetli günlerinde bazı Kürt aşiretlerinin İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapmalarını önlemek için yapılması gerekenler anlatılmaktadır. Bu meyanda Kürtlerin “kendi kendilerini yönetmeleri için” yerel yönetimlerin kurulacağı ifade edilir. Ancak konuya ilişkin olarak aynı dönemdeki başka açıklamalar ve daha önemlisi genel eğilimler dikkate alınırsa burada kastedilenin özerklik veya federalizm olmadığı anlaşılabilir.
(Aynı şekilde Atatürk’ün 1923 Ocağındaki İzmit basın toplantısındaki ifadelerini de etnik özerklikten ziyade -”bir tür özerk” dediğine de bakarak- bir tür yerinden yönetim vaadi olarak anlamak daha doğru olmalı. Ama bu sözlerin Lozan görüşmeleri sürerken dile getirilmiş olduğunu da unutmamak gerekir. Atatürk’ün son derece pragmatik bir siyaset adamı olduğunu da tabii...
Unutulmaması gereken bir diğer konu ise bu dönemde Kürt toplumunun büyük çoğunluğunun bağımsızlık, özerklik gibi tartışmalardan habersiz olduğu, bugünün aksine o zaman bu konuların sadece İngilizlerin belli vaatlerle kışkırttığı belirli aşiret reislerinin gündeminde bulunduğudur.)
Özerklik tartışmalarına dayanak oluşturan ikinci metin ise Robert Olson’un Kürt Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Şeyh Sait İsyanı adlı kitabında sözünü ettiği 18 maddelik bir yasa. İngiliz dışişleri arşivindeki bir rapora dayanan iddiaya göre TBMM’de 10 Şubat 1922 tarihinde yapılan bir gizli celsede Kürtlere çok geniş özerklik tanıyan bir yasa tasarısı görüşülüp kabul edilmiş. Ne var ki gizli celse zabıtlarında 10 Şubat 1922 tarihli zabıtlara rastlanamıyor. İsmail Beşikçi gibi bazı yazarlar bunu “devletin sansürü”ne bağlıyorlar. Ancak belirtilen tarihin o dönemde tatil olan Cuma gününe rastlaması başta olmak üzere birçok delil ve emare böyle bir yasanın hayalî olduğunu gösteriyor.
Sözün özü: Kürdistan adını telaffuz etmek Kürtlere özerklikten söz etmek anlamına gelmez. Bu kadar geniş muhayyileye gerek yok.
Diğer yandan, Atatürk’ün Kürtlere özerklik vaat ettiği doğru bile olsa, “Anti Kemalist” bir hareketin siyasi taleplerinin meşruiyetini Atatürk’ün sözlerinde araması abes.