PKK ve HDP’nin bütün açıklamalarında kendi tüzel kişiliklerini buharlaştırıp, ‘Kürtleri’ kullanmaları oldukça bilinçli bir tercih. Ama alışık olmadığımız bir durum değil. Zira benzer bir cürümü vesayet rejiminin dilinden yıllarca duyduğumuz için, şaşırdığımız bir dille karşı karşıya değiliz. Vesayet rejimi de yıllarca ne yapıyorsa ‘Türkler’ adına, hatta ‘Türklük’ adına yapıyordu. Hemen her başlıkta, dönüp dolaşıp eski Türkiye’nin marazlarına müptela olmalarına da şaşırmıyoruz. Son tahlilde PKK da, eski Türkiye’de var olmuş, oradan beslenip bugünlere gelmiş anakronik bir yapı.
PKK’nın Kürtlere ipotek koyma girişimi, sadece Türkiye ile alakalı bir mesele de değil. Geçmişte Irak Kürdistan’ında denediği başarısızlıkla neticelenen kanlı dönemin ardından, şimdi de Suriye’de benzer bir girişim içerisinde. Kürtlerin bir kısmının yaşadığı bölgede Baas rejimi ile işbirliği içerisinde Kürtler adına konuşma ve karar verme lisansını ‘de facto’ eline almak istiyor. Öncelikle bu duruma itiraz eden Kürtleri bölgeden ‘temizlemekle’ işe başlayan PKK, fiili durumla ipotek hakkını eline alabileceğini düşünüyor. Elbette bu, krizi olabildiğince büyütüyor ve kanlı bir sürecin başlamasına yol açıyor. Tıpkı 1980’lerin başında Türkiye’de, 1980 ve 1990’larda Irak’ta yaşandığı gibi.
Bugün de HDP sözcülerinin ve PKK’nın açıklamalarında özne olarak kullanılan Kürtler, sahici bir odaktan ziyade bir kisveye tekabül ediyor. Bu kisve, Kürtlerin omuzundan Kürtler dâhil Türkiye’ye ateş ettikten sonra, Kürtlerin arkasına gizlenen çiğ bir ahlâka ve akla denk geliyor. Kendi örgütsel ütopyasını, bölgesel ve uluslararası işbirliklerini Kürtlere ciro eden bu ahlâkın hiçbir sınırı olmadığı ortada.
Diğer yandan, PKK normalleşme ve siyasallaşma süreçlerini hayata geçirmek yerine, bütün Kürtleri hedef haline getirecek Stalinist amaçlarından vazgeçmediği sürece, yaşanan trajedinin değişmesi için özel bir sebep de ortalıkta görünmüyor. Bu trajedinin en fazla yapabildiği şey, ortaya çıkardığı fiili durumun sebep olduğu mecburiyete mahkûm olanları ‘Kürtler’ diye tarif etmek olabilir. Yani ilçenin birinde, hendek kazdıkları sokakta terör estirirken, bu duruma çaresizce mahkûm olan Kürtlerin ‘hendeğin arkasında varsayılmasını’ sağlamaktan daha ileri gidemezler.
İşin hazin yanı, öylesine büyük bir perspektif daralması yaşamış durumdalar ki, ‘Kürtler adına’ kurdukları cümleleri başka bir Kürt’ün en basit düzeyde sorgulaması karşısında tam bir akıl tutulması yaşıyorlar. Yeryüzü şartlarında ne kurguladıkları Kürt’ün dışında bir Kürt olabileceğine ne de bir Kürt’ün dillendirdikleri ütopyanın parçası olamayacağına ihtimal dahi vermek istemiyorlar. Bu durum, neredeyse tamamen vesayet rejiminin Türklük üzerinden kurguladığı dünyaya itiraz edenler karşısında verdiği tepkileri hatırlatıyor.
Kaldı ki, hem PKK’nın hem de HDP’nin ‘tabiî Kürtlükle’ kuracağı tek ünsiyet, vesayet rejiminin Kürtleri dâhil ederek bütün sosyolojiye açtığı asırlık ‘ahmak savaşın’ travmalarından ibarettir. Milletle kavga durdurulduğundan beri, PKK’nın içine düştüğü çaresizlikten çıkmak için tekrar Kürtleri kisve olarak kullanmaya çalışması beyhude bir çaba olarak kalacaktır. PKK ve HDP kendi adına konuşmayı başarana kadar da, ısrarla dile getirdikleri ve mucizevi bir anlam yükledikleri ‘müzakere’ de fiilen anlamsız bir hâl almıştır.
Zira devam eden terörizm nasıl Kürtlere ciro edilemezse, sorunun çözümündeki muhatabın da Kürtlere ipotek koyması düşünülemez. PKK, savrulduğu terörizmin de, içine düştüğü bölgesel ve uluslararası ağın da, sıkıştığı anakronik dünya görüşünün de tek öznesidir. Bu durum, PKK’nın Kürtler için vesayet rejiminden çok daha ağır bir yük haline dönüşmesinden beri yaşanmaktadır. Dağda kalmış olanların ve kendi icat ettikleri ‘sol-liberal Kürt Meselesi’ dünyasında yaşayanların farkında olmamaları da durumu değiştirmemektedir.