Bu sorunun içerdiği güvensizlik için Kürt okurlarımdan peşinen özür diliyorum ama ifade bana ait değil, dolaştırılan bir önyargının güncellenmiş versiyonu.
AK Parti ve MHP arasında zaten beklenen ama beklenmeyen bir hız ve açıklık kazanan seçim ittifakı herkesin bildiği, benim de doğru bulduğum bir ifadeyle “milli mutabakat” olarak adlandırıldı. Bu ittifakın AK Parti’ye yarardan çok zarar getireceğini değerlendirenler ama en çok da gönlünden bunu geçirenler ise peş peşe bazı sorular attılar ortaya.
MHP’yi gören Kürtler AK Parti’yi desteklemekten vazgeçer mi? Bahçeli’yle yol yürümek hak ve özgürlükler konusunda devrim niteliğinde işler başaran ve Kürtlerin kalbinde de özel bir yer edinen Erdoğan’ı unutturmaya yeter mi? MHP’nin getireceği oy, Kürtlerin götüreceği oydan çok mu? Şüphe üfüren bir dizi soru.
Bunlar içinde Kürtler ve milli mutabakat bahsine bilhassa bakmak ve zihinler açılsın, görüş açıları genişlesin diye sormak gerek.
Kürtler milli mutabakata niçin karşı olsun? Kürtler Türkiye’nin dört bir tarafında olduğu gibi 15 Temmuz gecesi Cizre’de, Hakkari’de Diyarbakır’da ve diğer bölge illerinde meydanları doldurup vatanına, bayrağına sahip çıkmadı mı? Cizre sokaklarında yankılanan tekbirleri duyup da hala bu soruyu sorabilenden şüphe etmek gerekmez mi? Kürtlerin değil 6-8 Ekim Kobani olaylarında Yasin Börü ve arkadaşları dahil onlarca insanın katilini azmettirdikleri gibi, demokrasi nöbetlerine çıkan Kürtleri de “bunlar Türkiye’nin İŞİD’i” diye yaftalayan HDP’liler Kürtleri nasıl temsil edebilsin?
Ülkemizde 15 milyon civarı Kürt olduğu tahmin ediliyor. Ki göçler marifetiyle mekan ortaklığı, evlilikler yoluyla gen ortaklığı bu sayıyı da ayrıştırılamaz kılmış vaziyette. Buna rağmen Kürtlerin yoğun olduğu bölgede etnik siyaset güden parti, seçmenin ancak yarısının oyunu alabiliyor. O yarının da, Kürtlerin arkasına saklanan PKK’yı ve onu perdelemeye çalışan HDP’yi hendek terörü döneminde nasıl açıkta bıraktığını hep birlikte gördük.
Kürtlerin Türkiye’nin yanında ve bu aziz milletin kıymetli bir parçası olduğu, artık izahı bile ayıp kaçacak kadar aşikardır. Ama her seferinde olağan şüpheli pozisyonuna itiliyor olmalarına konunun hassasiyeti ve içerdiği haksızlık nedeniyle her seferinde itiraz etmek ve hatırlatmak icap ediyor.
Kürtler PKK’nın periferisindeki partilere oy verdiklerinde bile aslında onları PKK’dan koparabilmek istiyor. Seçtikleri isimleri Kandil’e, Şengal’e, Kobani’ye değil Ankara’ya gönderiyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne!
Bu büyük milletin bir parçası olarak kendilerini orada temsil etsinler istiyor çünkü. Meclis’e gönderdiği kişi, halktan aldığı icazeti PKK temsili için kullanmaya kalktığında, vekilliği düşürüldüğünde ve yargılandığında dönüp bakmıyor.
Zira bölge halkı açıkça kamu düzeni ve devlet otoritesinin yanında tutum alıyor. Parti tercihlerinin genelde rağbet görmemesi ülkenin birliğinden dirliğinden şüphe duydukları anlamına gelmez. Belli bölgeler dışına çıkamayan CHP ve MHP tabanını nasıl benzeri bir zan altında bırakmıyorsak bırakamazsak bazı Kürtler için de yapamayız bunu.
Görülmesi gereken şudur: Bazı Kürtler, Kürtçülük yapan bu partilerin var kalmasını istese de terör nedeniyle de uyarıyor. Nitekim 1 Kasım’da bölgede değişen tablo ve 16 Nisan’da oyların artışı bunun sağlaması sayılmalıdır. Özellikle 16 Nisan’da bölgede artan oylar AK Parti ve MHP ittifakının ön gösterimi gibidir.
Kürt seçmenin diğer yarısı ise zaten AK Parti’ye oy veriyor, Erdoğan’a inanıyor ve ülkenin nasıl bir saldırı altında tutulduğunu hepimizden daha net görüyor. Devlet otoritesinin ortadan kalkmasının ne demek olduğunu aslında en iyi onlar biliyor. Suriye’deki çöküşün Suriyelilere ne bedeller ödettiğinin en yakın tanığı onlar. Sınırdalar ve vatansız kalmış Suriyelileri şehirlerinde evlerinde en çok onlar misafir ediyor.
Ezcümle, Yenikapı Ruhu olarak adlandırılan, Erdoğan’ın “bizim rabiamız” diye formüle ettiği “tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet”le çerçevelenmiş bir ittifak AK Parti’ye oy veren, umut bağlayan Kürtleri ürkütmeyecektir.