Türk-Kürt dostluğu oyunu bozar, demiştim, kaç kere. Ortadoğu, bir dinler, mezhepler, kavimler ve bir acayip rejimler harmanı.
Herkesin eli var. Amerikalı mı ararsın, İngiliz mi, Fransız mı, Alman mı? Hepsi var. Hepsi kurcalıyor.
Türkiye’de, yakın tarihin merkezinde ‘Kuva-yı Milliye’ vardır. Başka şeyler pek bilinmez. Hocalar da fazla çalışmaz oralara. ‘Sykes-Picot’ der geçerler.
Ben, Sykes-Picot’yu yabancı metinlerden okudum. Türkçe’de enine boyuna bir çalışma görmedim.
François Marie Denis Georges-Picot. Fransz diplomat. Valery Giscar d’Estain’in büyük amcasıymış. Babası tarihçiymiş. Sir Mark Sykes da İngiliz diplomat. Ortadoğu’da çok dolaşmış. ‘Beş Türk vilayetinde’, ‘Darü’l İslam’, ‘Halife’nin Son Mirası’ ve ‘Kıbrıslı Zade Binbaşı Osman Bey’in Hatıraları’ isimli kitapları o yazmış.
Neyse, bu ikisi, Sykes’le Picot, 1916 senesinde, oturmuşlar, sınır çizmişler.
Her tarafı, kendi bakış açılarına ve çıkarlarına göre bölmüşler. Biraz Rusya’ya vermişler. Gerisini paylaşmışlar.
Ama tutturamamışlar. 1917’de Bolşevik ihtilali olmuş. Rusya savaş dışı kalmış. Savaş ummadıkları şekilde gelişmiş.
Savaş bitince yeniden müzakere edilmiş.
Ama cetveller, Sykes ve Picot’nun bakış açısına uygun bir biçimde çalışmış. Şimdi gördüğümüz çok parçalı, uygunsuz Ortadoğu haritası çıkmış ortaya.
Bu harita eskidi. Öyle anlaşılıyor.
Haritanın ortasına IŞİD oturdu.
Neden var IŞİD?
Irak’ta Türkiye’nin önerdiği politikalara itibar edilmediği için. Irak, mezhebi bir siyasi yapıya ve bir ölçüde de İran’a emanet edildiği için.
Düşünsenize, ABD başta olmak üzere Batı’nın, çeyrek asırdan fazla süren İran fobisinden sonra geldiği noktayı.
Ve Suriye’de, Türkiye’nin canhıraş feryatlarına kulak asılmadığı, yüz elli bin sivilin vahşice öldürülmesine göz yumulduğu için.
Yani Türkiye’nin dahli yok, bu işlerin sarpa sarmasında.
Sonra?
Bir ‘Barış süreci’miz var.
Bir nefes aldı millet. Yüzüne renk geldi Kürtler’in ve Türkler’in. Şehirler huzur buldu, yaylalar şenlendi.
“Türk-Kürt dostluğu oyunu bozar” diyorduk. Bozdu da.
İsrail fitnesi bu dostluk sayesinde geri itildi. Gezi, bu dostluk sayesinde, memleketi Sisi’nin Mısır’ına veya Ukrayna’ya çevirmedi.
Paralel ihanetin bile, bu dostluk sebebiyle karnı ağrıdı. Daha çok oyunlar bozulacak, yeter ki daim olsun bu dostluk.
Kim karıştırıyor? Kim dürtüyor bu memleketin çocuklarını? Neden?
IŞİD’in Kobani’deki saldırısı ile bizim sokaklarımızın karışması arasındaki bağıntı ne? Sade protesto mu? Sade sokak kavgası mı?
Kobani bahanesiyle Kürt Kürdü öldürüyor Diyarbakır sokaklarında. Bundan ne fayda umulur?
Bu yanlış. Nereden bakarsanız bakın, kim açısından bakarsanız bakın, yanlış.
Evet, Türkler’e ihanet. Ama Kürtlere de ihanet.
Geziciler bayram ediyor. Ulusalcılıklarını, Kemalistliklerini, bütün geleneksel alamet-i farikalarını kaldırdılar attılar.
Paralelciler de öyle. Yapma tebessümler ve geleneksel yılışıklıklarıyla ellerini oğuşturuyorlar.
Cibilliyetsizlik had safhada.
Zararın neresinden dönerseniz kardır.
Oturalım. Ne halde olduğumuza yeniden bakalım.
Kim, ne yaptı, neresi yanlış, hesap edelim.
Barış ya da çözüm süreci, mecraına oturtulmazsa, Kürtler de, Türkler de çok üzülür.
Barışı başarırsak, bütün kirli oyunlar bozulur.
Ortadoğu’nun geleceğine yapılacak en büyük yatırımdır barış.
Yani Türkler’in, Araplar’ın, Kürtler’in, Süryaniler’in, kim varsa, hepsinin geleceğine...
Evet, IŞİD büyük bela. Evet, Kobani çok kıymetli.
IŞİD veya Beşşar. Ve başka fitneler.
Bunlarla başetmenin yolu dostluğu bozmak değildir.
Barışı katletmek hiç değildir.
Ortadoğu’da akan kan, ‘ecnebiler’in umurunda olmaz.
Paraleller, çakma solcular nasılsa onlar da öyle.
‘Başkasının ölümü’dür, bizim ölümlerimiz, buna hepimiz şahidiz.
Şu gördüklerimiz, şu sokaklardaki ateş, şu terör, Kürtler’in ve Türkler’in düşmanlarını sevindirir.
Akıl sahipleri, fikir sahipleri işi gücü bıraksın. Bu fitneye çare arasın.
Aramak yetmez. Bulsun.