Bugün, en anlamlı Nevruz’u idrak ediyoruz. Nevruz’un anlamına mütenasipgelişmelere sahne olmasını,kardeşlik ve barışın önündeki en büyük engel olan ‘silah’ın fırlatılıp atıldığı bir Türkiye’nin doğmasını bekliyoruz.
Konuyu baştan alalım... Doğu ve Güneydoğu’daki mağduriyetin giderilmesi için kurulduğu iddia edilen PKK’nın, bugün gelinen noktada Kürtlere ne getirdiğine baktığımızda çok ağır acılar çektirdiğini, mağduriyetten başka hiçbir şey veremediğini görüyoruz.
Özellikle ilk yıllarda devletin de teröristlerden ayrı tutmakta hassas davranmadığı Kürt halkını, iki değirmen taşı arasındaki buğday tanesine döndürdü.. Bu ortamı kullanarak insan kaynağını genişleten terör örgütü, dış tahrikçilerin silah ve kaynak desteğini de alarak hızla büyüdü. Devlet, terörle mücadeleyi insan öldürmekten ibaret olarak görüyor, örgüt yöneticileri de eksilenlerin yerine yenilerini koyuyor ve bu devran böyle dönüp gidiyordu.
Köklü çözüm insan sevgisidir...
2000’den sonra Türkiye’yi yönetenler bu problemin sadece askere ihale edilerek çözülemeyeceğini anladı ve güçlü bir irade ile meseleyi kökten ele alma sağduyusunu gösterdi. Artık bölge, Türkiye’nin her köşesindeki problemli kamu görevlilerinin toplandığı sürgün yatağı olarak görülmüyordu. Bu bakış, o bölge halkını da insan yerine koyan ve terör örgütünün en önemli istismar kaynağını keseceği için terörle mücadeledeki en kritik adımdır. Zira, bölge halkı devletine güvenmedikçe hiçbir çözümün başarıya ulaşması mümkün değildir.
Halkın güvenini kazanma gayretlerinin yanı sıra, demokratik hakların verilmesi, ekonomik kalkınmanın hızlandırılması gibi çok yönlü çözüm gayretleri, dış mihrakların piyonu haline gelen PKK tarafından sık sık engellenmeye çalışıldı. Özellikle stratejik reformlar için atılan her adımın, şiddetli terör eylemleriyle önü kesildi.
Yakında her şey belli olacak...
Neyse ki, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün engellemelere rağmen hiç eksiltmediği güçlü iradesi sayesinde uzun mesafeler kat edildi. Artık çok yaklaşılan tünel çıkışına ulaşmak da bizzat Kürt tarafının tutumuna bağlı hale geldi. Dağda, ovada, Ada’da Kürtlerin istikbali için çalıştığını iddia eden herkes bu sürece samimi destek vermelidir. Bu dönem, mağduriyetler üzerine hayat kuran istismarcılarla, gerçekten Kürtleri düşünenlerin ayrışacağı bir turnusoldur.
Kimse bireysel ikbal peşine düşmemeli, halkı için siyaset yaptığını hissettirmelidir. Ekran müdavimi bazı Kürt siyasetçilerin bugün, “Aslında Öcalan gelip bu meydanda bizzat konuşmalıydı?” demesi kurnaz bir torpilleme girişimidir.
‘Kürtçü’leri de göreceğiz...
Bu dönemde Kürtler, gerçek dostları ile uzaktan gazel okuyarak bahşiş toplayan asalakları da yakından tanıyacak. Medyada yıllardır ateşli mağduriyet nutukları atanların gerçekten Kürt kardeşlerimizi mi yoksa kendi ceplerini mi düşündükleri yakında netleşecek.
Türk siyasetçiler de şehit tabutları üzerinden siyaseti bırakmalı, herkes bütün Türkiye için siyaset üretmeyi öğrenmelidir. Nitekim, bir ana muhalefet temsilcisinin, tam silah bırakma kararının beklendiği bir sırada ekranlara çıkıp “Silahlar neden bırakılsın ki...” demesi, terörün sona ermesi paniğidir.
Eşini ve 6 evladını teröre kurban veren Batmanlı Korucu Ahmet Gök, “Analar da ağlamasın, babalar da... Çözüm istiyoruz” diyorsa, kızını dağda kaybeden anne ile oğlu şehit edilen anne “çözüm”de buluşuyorsa siz daha neyi tartışıyorsunuz?..