90'lı yılların tarihi bir gün yazılacak olsa, Dargeçit, bu tarihin içinde çok özel bir yer alacak.
Bu ilçede çok kan döküldü. İşkenceler, kaçırılmalar, infazlar 90’lı yıllarda bu ilçede yaşayan insanların kaçamayacakları bir kadere dönüşmüş gibiydi.
Medya’nın, sivil toplum örgütlerinin, insan hakları aktivistlerinin giremediği ilçelerdendi Dargeçit.
1990’lı yıllarda kurulan Kürt Partilerinin hiçbiri 2002 yılına kadar bu ilçeye giremedi ve bu ilçede kurulamadı..
Bu yüzden de, Dargeçit ya da Kürtçe adıyla Kerboran, yıllardır hep birilerinin elinden ‘kurtarılmayı’ bekleyen bir ilçeydi..
JİTEM’in merkezi olarak biliniyordu ve JİTEM burada birçok kanlı infaza imza atmış, işkence merkezleri kurmuştu.
Benim siyasi hayatımda Dargeçit’in özel bir yeri var. 2002 seçimlerinde Dargeçit’e bir otobüsle giren DEHAP merkez yöneticilerinin içindeydim. O otobüste Leyla Zana ve Ahmet Türk de vardı. DEHAP’ın insan haklarından sorumlu genel başkan yardımcısıydım ama milletvekili adayı da değildim.
İçinde bulunduğumuz otobüs Dargeçit’e girdiğinde, Dargeçitliler, kadın, çocuk, genç, ihtiyar, meydana bir insan seli gibi akmaya başlamışlardı. Yüzlercesi bir anda otobüsün önünü kesmişti ve sabırsızlık içinde otobüsün içine girmeye çalışıyorlardı.
Unutulmayacak bir andı doğrusu.
Özgürlüğün hissedilmesi, yıllar yılı kurtarıcılarını bekleyen bir halkın kurtarıcılarla buluştuğu bir an..
Yaşıyor mu hala bilmiyorum, o insanların arasında, gördüğü işkenceler sonucu, akıl sağlığını yitirmiş Sêvê isimli bir kadın vardı. Henüz 35’li yaşlardaydı ama 50’den fazla gösteriyordu. Sêvê otobüse yanaşmış, elinde sopasıyla kapıya vuruyor ve içeri girmeye çalışıyordu. Onu içeri aldılar. 40 yıl yaşadığı esaretten kurtulmuş gibiydi.. Yıllar yılı, o girilemeyen ilçede işkence ve ölüm korkusuyla yaşamıştı ve ağzından dökülen kelimeler bu korkuyu anlatıyordu: Hevalno em edi namrın na-arkadaşlar biz artık ölmeyeceğiz değil mi?!
Dilimiz tutulmuştu sanki, uzun uzun sustuğumuzu ve ağladığımızı hatırlıyorum. Yıllar sonra ilk kez girdiğimiz Dargeçit’te bir de miting yapmış ve ilçeden umutla ayrılmıştık ve ben o günü ve Sêvê’yi anlatan bir yazı yazmıştım ki maalesef o yazı arşivimde yok, kaybettim..
Sonrasına, aradan geçen 13 yılda olup bitenlere bakıyorum.. Bu 13 yılda Türkiye’yi AK Parti yönetti. Dargeçit’te ve başka yerlerde yaşayan insanların, içlerine sinmiş, iliklerine işlemiş devlet korkusu ve zulmü yok oldu.
AK Parti’nin Kürt meselesinde açtığı beyaz sayfanın ne kadar kıymetli olduğunu anlamak için, 2002 yılında Dargeçit’e yıllar sonra giren DEHAP’ın otobüsünün içinde olmak ve Sêvê’yi tanımak gerekiyor.
***
Ve bugün.. 90'lı yıllarda devletin estirdiği korkunun yerini bugün başka korkular almış durumda. Silahlı grupların bu ilçede yol açtığı vahim sonuçlar, kazılan hendekler, patlayan mayınlar, kaybedilen gencecik insanlar, şehitler, halka acı veriyor, huzursuzluk ve güvensizlik yaratıyor. Bir süre önce operasyonlar yapıldı. O gruplar ilçeyi terk etmek zorunda kaldılar. Belediye eş başkanlarından biri tutuklu, diğeri aranıyor.
İki gün önce Dargeçit ilçe binamızı ziyaret ettim. Sonra da Dargeçit esnafının hal hatırını sorduk.
Yağmur yağıyordu ve benim aklım Dargeçit’in 2002 yılında gördüğü, o ilk ‘kurtuluş’ günündeydi..
AK Partili bir esnaf, bize oldukça kızgın davrandı. ‘Bizi bunların eline bıraktınız, neden buralara daha sık gelmiyorsunuz, siz rahatsınız tabi ama bizim neler çektiğimizi biliyor musunuz’ dedi, canı sıkkın bir ses tonuyla.. Haklısın deyip ayrıldık yanından..
HDP’nin kurucularından birinin tepkisi ise daha farklıydı. Barışa ve kardeşliğe dair güzel şeyler söyledi. Yabancıların kışkırtıcılığından söz etti ‘Bu kardeş kanı hala neden akıp duruyor, anlayamıyorum’ dedi. Ben de ona ‘Bütün kalbimizle bu düşüncelerine katılıyoruz’ dedim. Elini bir defa daha sıkıp, dükkanından ayrılırken ‘Bu defa oyum AK Parti’ye diye seslendi..
Esnaflardan biri tütün satıyordu. Buralarda Xurs tütünü eskiden çok meşhurdu. Kürtçe ‘Tütünün Xurs tütünü mü?’ dedim.’Yok’ dedi, 'Amed (Diyarbakır) tütünü.. İnşallah Amed’i de Roboski yapmazsınız’ dedi. Demek, AK Parti’nin Amed’de katliam yapacağına inanıyordu bu vatandaşımız.. Üzüldüm, ama gülümseyerek ‘Yok dedim, merakın olmasın, Amed, Roboski olmayacak!’
Bu vatandaşımız, Selahattin Demirtaş’a inanarak ‘katliamlar yapan katil bir devletimiz’ olduğuna inanmış görünüyordu ama demek ki Selahattin Bey’e inanmamış olacak ki, Rojava’dan gelen bir başka Kürt misafirimiz de, ta Dargeçit’e gelip yerleşmiş ve ismi Rojava olan bir dönerci dükkanı açmıştı. Ekmeğini, ‘katliamcı, katil’ bir devletin ilçelerinden birinde arayan bir Kürt! Devletin Kürtler’e katliam yapacağına demek ikna olmamış ki, gelip Dargeçit’te ismi Rojava olan bir dönerci dükkanı açmış..
Bir dahaki sefere dönerinden tadacağımıza söz verip ayrılıyoruz yanından.
Sêvê’yi otobüsün içine aldığımız meydana, Muradê Kınê adına bir park yapmış belediye. Muradê Kınê kemençe eşliğinde Kürtçe uzun mu uzun ama birbirinden güzel aşk stranları söylerdi. Erotizm ve kara sevdanın iç içe geçtiği stranlar. Kasetleri elden ele gezerdi. Ama yasaktı, aramalarda bulunduğunda yasak muamelesi görürdü, tıpkı Şıvan’ın kasetleri gibi..
Dargeçit’ten sonra, Bahverê köyüne girdik. Önce okul ziyareti.. Çocuklar haftada iki saat Kürtçe ders görüyorlar. Çok güzel hazırlanmış Kürtçe kitapları şöyle bir karıştırdım. On dakika kadar Kürtçe sohbet ettik, onlara Mem û Zin’i, Mamoste Ahmedê Xanê’yi sordum..
Muradê Kınê’nin stranlarının yasaklandığı yıllardan, Kürtçe müfredata geçtik.
Ama Dargeçit hala birilerinden kurtarılmayı bekliyor..
Yağmur yağıyordu, bedenim ve ruhum birbirinden kopmuş iki parçaya ayrılmış gibiydi. Parçalardan biri, 2002 yılında kurtarılmayı bekleyen Dargeçit’te diğeri ise hala ve yeniden kendine bir kurtarıcı aramaya devam eden 13 yıl sonrasının Dargeçiti'ndeydi..
Halkımın kaderi bu dedim içimden, hep kurtarılmayı bekliyor, insan ömrü buralarda kurtarıcılarını beklemekle başlıyor, kurtarıcılarını beklemekle yaşanıyor ve öyle de bitiyor..