Binin üstünde akademisyenin, ortak bir deklarasyon yayınlayarak, PKK şiddeti ve terörüne tek söz söylemeden, hendek savaşlarının devam ettiği alanlarda, devleti katliamla suçlaması, devlet bu alanlardan çekilinceye kadar, yurt içinde ve yurt dışında ‘mücadele’ etmeye devam edileceğinin ifade edilmesi, şaşkınlıkla karşılandı.
Ama maalesef üniversitelerimizin, şiddete ve teröre karşı felsefi, ahlaki ve siyasi manada durduğu yer, ne AİHM içtihatlarına uyuyor, ne de bu türden etnik şiddetle karşı karşıya kalmış ülkelerin mesela bir İngiltere’de, bir İspanya’da akademisyenlerin ve aydınların ortaya koyduğu tavra benziyor.
Ne Hobermas gibi, terörizm ve terör kavramı üzerine felsefi tartışmaları başlatmış bir bilim insanının ne de başka Avrupalı akademisyenin aklına, ETA ve İRA terörünü bu derecede ve sınırsız desteklemek ama devletin bu terörü durdurmak için uyguladığı şiddeti ilkesel ve ahlaki olarak ret etmek gelmemişti ve gelmez de.
Ama Türkiye’nin en prestijli üniversitelerinde ders veren hocalarımızın dahi, düşünce dünyalarını ele veren makalelerine baktığınızda ‘mağdur etnik kimlik’ formatında sunulan şiddet ve teröre sınırsız bir toleransla yaklaştıklarını görürsünüz.
PKK şiddeti ve bu şiddet üzerinden inşa edilen siyasi stratejiler’in (hendek direnişi bir ‘siyasi strateji’ örneğidir) aydınlar ve akademisyenler arasında toleransla karşılanması, hatta açıkça desteklenmesinin en önemli sebebi, PKK şiddet ve terörünün, ‘kurtarıcı şiddet’ olarak görülmesidir.
Kime karşı kurtarıcı?
Hiç şüphe yok, AK Parti hükümetlerine karşı..
Bu bildirilere imza atanlar, çoğunlukla, bu savaşın devlete ve orduya karşı değil, ‘Saraya’ ve AK Parti hükümetine karşı yürütülen bir savaş olduğuna inanıyor. Bu inancı güçlü hale getirmek ve akademisyenleri bu görüşlerinde yalnız bırakmamak için zaman zaman Kandil’den bir takım açıklamalar yapılır ve bu açıklamalarda, yürütülen direnişin saraya ve hükümete karşı olduğu, eğer ordu bölgede mobilizasyon içinde hareket etmez, ‘kendi mevzisinde-karakolunda- kalmaya devam ederse’, PKK militanlarının orduya karşı eylem yapmayacakları ifade edilir.
Devleti katliam yapmakla suçlayanların teorik/düşünsel hareket noktasını Kandil’de üretilen teoriler belirliyor desek, haksızlık etmiş olmayız.
Kandil’in özetle söylediği şudur:
Dolmabahçe mutabakatına uyulmadığı için ve hükümet bir savaşı dayattığı için, hendek direnişine ve yeni bir savaş stratejisine mecbur olduk!
Yani savaşı devlet çıkardı, biz de mecburen uyduk!
Siz de, böyle düşündüğünüz zaman, devleti katliam yapmakla suçlamanızda üstelik akademik unvan içinde bunu söylemenizde bir beis kalmaz!
Ama tuhaf durum şudur ki, her ne kadar bildiride bu acılara tanık olunmak istenmediği söylenmiş olsa da bu bildiriye imza atanların akademik kariyerleri, o bölgede 30 yıl boyunca, kanın gövdeyi götürdüğü yıllarda oluştu.
Elli bin insanın, binlerce faili meçhul cinayetin ve üç bine yakın köyün boşaltıldığı dönemlerde, akademiden güçlü bir itirazın yükseldiği pek hatırlarda değil.
Sessizdiler, çoğu inkarcıydılar, içlerinden çoğunun bu büyük acılara ve yasa karşı hiçbir saygısı yoktu ‘isyan edersen başına bu gelir, isyan etmeseydin kardeşim’ felsefesi o zamanlar akademi dünyasının resmi görüşüydü, ortak olarak benimsedikleri bir felsefeydi; o yıllarda, akademiden birçok kişi, devletin yanında saf tutmuş, ‘PKK militanlarının psikolojisini’ güvenlik güçleri faydalansın diye analiz etmekle meşguldü!
Şimdi bu arkadaşları zaman tüneline soksak, Dersim’e, Ağrı’ya, götürsek, Şeyh Sait ve arkadaşları için kurulan darağaçlarının yanıbaşına götürüp diksek, o idamları da Dersim harekatını da avuçları patlayıncaya kadar alkışlarlar, bundan zerre kadar şüphe duymayın!..
Peki ne oldu da, şimdi çıkıp J. Paul Sartre pozlarına büründüler?
Tek sebebi var, iktidarı kaybettiler, akademi, sanat ve edebiyat alanlarında hala iktidar olmaları onları kesmiyor; siyasi iktidarı kaybettiler, CHP dahil, hiçbir kurtarıcıya inanmıyorlar artık ve PKK şiddeti hendek direnişi tek umutları haline geldi!
Hendek direnişini PKK kaybederse-ki bu mukadderdir- onlar da kaybedeceklerini düşünüyorlar, korktukları başlarına gelecek yani, korkularını bir metne yazıp böylece deklere etmiş oldular.
Ol hadise budur ve gayet de vahimdir.