Kürt sorununun çözümü konusunda doğru adresin bulunabilmesi için, Kemalizm tecrübesinin bütün olumsuzluklarına rağmen, Türklerin ve Kürtlerin büyük çoğunluğunun ulusalcı partiler yerine Tayyip Erdoğan’ı ve AK Parti’yi tercih etmeleri doğru okunmalıdır.
Tam da bu sebepten dolayı, PKK geçmiş acıları sürekli canlı tutarak, şiddete, teröre devam etmekte ve sürekli korkulara yatırım yapmaktadır.
Bugün gelinen noktada, İran, Irak ve Suriye ile mukayese edildiğinde Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde önemli mesafeler alınmasına rağmen, neden hala kan ve terörün Türkiye’de devam ettiğinin sorgulanması gerekir.
Evet, “eski Türkiye”deki müesses nizamın, Kürt sorununa bakıştaki çarpık zihniyeti, bugünlere ağır bir toplumsal maliyeti miras bırakmıştır.
İşte böyle ağır bir miras devralan Tayyip Erdoğan, 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı o tarihi konuşmayla, Kürt sorunu konusunda bütün ezberleri değiştirecek cesur bir adım attı. Bütün siyasi risklerine rağmen, o güne kadar telaffuz edilmesi bile sakıncalı olan pek çok çözüm adımı attı ve özgürlükler konusunda Türkiye’nin önüne yeni bir pencere açtı.
Ulusalcı çevrelerin, “ihanetle” suçladığı demokratik açılım projesini değersizleştirmek için BDP-PKK çizgisinin, nasıl canhıraş bir şekilde mücadele ettiğini dikkate aldığımızda, kimlerin hangi safta yer aldığını ve de Kürt meselesinin en önemli sorununun bizzat PKK olduğunu daha net görebiliriz.
Ulusalcı partilerin, Kürt sorununa bakışta hala “eski Türkiye” reflekslerinden kurtulamadığı, BDP’nin siyasi parti olma ile PKK’nın gölgesi olma arasında gidip geldiği günümüz Türkiyesinde Tayyip Erdoğan, 2005’te nerede duruyorsa, bugün de aynı noktada duruyor.
***
Başbakan 2005’te, “Büyük devlet güçlü millet; kendisiyle yüzleşerek, hatalarını ve sevaplarını masaya yatırarak geleceğe yürüme özgüvenine sahip devlet ve millettir. Kürt sorunu da bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur” demişti.
Yıl 2012... Tayyip Erdoğan yine Diyarbakır’da ve “2005’te neredeysem, 2009’da neredeysem tam bir yıl önce geldiğim 1 Haziran 2011’de Diyarbakır’da neredeysem, Allah’a hamdolsun ki bugün de aynı yerdeyim” diyerek, Kürt sorunu konusundaki istikrarlı duruşunu teyit etmiştir.
Bugün, “Tayyip Erdoğan Ankaralılaştı”,“milliyetçi bir dile teslim oldu” diyenlerin anlamadığı şudur; Tayyip Erdoğan, Doğunun da, Batı’nın da, Kuzey’in de, Güney’in de başbakanıdır.
Dolayısıyla Başbakan Erdoğan, hem Kırıkkale’ye gelen şehidin annesinin, hem de dağdaki oğlunun yolunu gözleyen annenin gözyaşını dindirmek için mücadele etmek ve siyaset üretmek durumundadır.
Bilelim ki, çözümün yolu öncelikle annelerin yüreğinden geçmektedir. Eğer Kürt sorunu çözülecekse, Türkiye’deki hiçbir annenin gönlünü incitmeden çözülecektir.
Hali hazırdaki partilerin siyasi duruşları ve son üç dönemdeki seçim sonuçları gösteriyor ki, Kürt sorununun çözümü konusunda toplumun büyük bölümünün oluşturduğu ortak paydanın yürek dilini bulabilen tek lider Tayyip Erdoğan’dır.
Bu yüzden de, hiçbir komplekse kapılmadan söyleyelim, Kürt sorunu ya Tayyip Erdoğan’la ya da yine Tayyip Erdoğan’la çözülecektir.