2013 Nevruz’undan 2015 Nevruz’una atılan adımlar ya da yaşanan gelişmelerin büyük bir kısmı, otuz yıl içerisinde PKK’nın merkezinde olduğu aktörler tarafından inşa edilen Kürt meselesi dünyasının da siyasal stres testine girmesine yol açtı. Gerek Çözüm Süreci gerekse de Türkiye siyasetinde bir aktör olarak PKK ekseninin kendi inşa ettiği Kürt meselesi dünyasındaki sancılarının dindirilmesi, Dolmabahçe ve ardından Nevruz’da ortaya çıkan atmosferle mümkün.
Burada ana aktörlerden birisi HDP. Son tahlilde HDP, sınırlarını kendi eliyle oldukça daraltmış bir hareket. Bu durum ister kanlı bir hareketten sadır olmalarından olsun, isterse de vesayet rejiminin inkâr ve asimilasyon politikalarının doğurduğu etnik milliyetçi bir yapı olmalarından kaynaklansın, HDP’nin siyasal ve sosyolojik sınırlarını daraltmış durumda. Bu durum, oldukça dezavantajlı bir pozisyonun ortaya çıkmasını sağlamakla beraber, bazı avantajlara ve mukayeseli üstünlüklere de imkân sağlamaktadır. Lakin HDP’de bu avantajlı durumu görmek bir yana, hissetmek bile mümkün değildir.
Mevzubahis yaptığımız, son tahlilde bir cemaate dönüşmüş olan PKK’lı Kürt milliyetçisi hareketin, her muhalif yapıda bekleneceği üzere, keskin inanca ulaşacak düzeyde net bir çizgiye ve siyasaldan kopacak kadar sert bir söylem tutarlılığına sahip olmasıdır. Başka bir deyişle, şartların değişimine oranla elastikiyeti sınırlı bir yapı olması beklenir. Tam da bu noktada, mezkûr hareketin ikili bir yapı olduğunu görüyoruz. Zira Kürt meselesinin çözümü karşısında esnekliği oldukça az iken, çözümsüzlüğe yatırım yapan aktörlerle kurduğu farklı ilişkileri derinleştirme konusunda ise oldukça elastik damarları göze çarpıyor.
Bu durum karşısında HDP’nin ya da PKK’nın ‘ne olduğunu veya neyin hareketi olduğunu’ tarifte zorlanabilirsiniz. Eğer Kürtlerin mağduriyetlerini giderme hususunda tekel inşa etmiş bir hareket olarak ele alsanız, bu konuda ‘üzüm yemekten çok bağcıyla kapışan yapısını’ açıklamakta zorlanırsınız. Yok eğer Türkiye’ye özgü bilindik bir sol hareket deseniz, onlarca farklı başlıktaki derin sol teolojik çelişkilerini izahta sıkıntı yaşarsınız. Bu ikilemi gidermek için şifa niyetine tüketilen sol tandanslı ‘ezilenlerin diskuru’ da durumu kurtarmaya yetmemektedir.
Öyle ki; akla ziyan onlarca kavramın havada uçuştuğu, her türlü tutarsızlığı anında kamufle etmek üzere komploların hazır bekletildiği, kör göze parmak çelişkilerin bile oldukça konforlu bir şekilde hazmedilmesini sağlayacak tefsirlerin tüketildiği, işkence yoksa hızla bulan, zulüm yoksa hemen keşfedilen, acı-yas-mağduriyet yoksunluğuna karşın hemen her meseleden büyük bir trajedi çıkarmaya ayarlanmış bir akıl yürütmenin ana eksene dönüştüğü bir dünya inşa etmiş durumdalar. Bütün bu dünyanın içerisinde Kürtler de oldukça sıradan bir detay olarak var olabiliyorlar.
Diğer yandan, Kürt meselesi dünyasının en sıkıntılı unsuru, ‘sorunun ilanihaye devam edeceği’ algısının oldukça güçlü bir şekilde yerleşik hale gelmesidir. Sırf bu sebeple, Nevruz 2013 mesajı önce kafa karışıklığı ile karşılanmış, daha sonra ise pasif bir direnci beraberinde getirmişti. Suriye krizinde Esed desteğiyle açılan alan ise pasif direnişin ardından, ‘silahların muhafaza edileceği’ bir imkânın ‘realiteden kopacak şekilde’ büyütülmesiyle sonuçlandı.
Gelinen noktada, 2015 Nevruz’u 2013’te esası ve usulü belirlenen Çözüm Süreci’nin daha fazla somutlaşmasını sağladı. Bu durum, Kürt meselesi dünyası üzerinde daha fazla baskı anlamına geliyor.Bu baskıyı PKK’nın mevcut liderliğinin nasıl yöneteceği ise önümüzdeki dönemde PKK’nın Kürtlerle kurduğu ilişkinin mahiyetini orta ve uzun vadede belirleyecektir.
Ancak Kürt meselesi dünyası, öncelikle kendi kurgusu olan ‘sorunun ilanihaye devam edeceği’ algısını gözden geçirmediği sürece, yaşadığı psikozun yansıması olan normalleşme krizinden çıkamayacağı gibi, sık sık savrulduğu çözüm karşıtı tutum nedeniyle de gün be gün anlam kaybına uğramayı sürdürecektir.