İster çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda, ister Batı veya Doğu’da, dini azınlık olarak bir Müslüman olmak; sivri sorularla, gerilim ve güvensizlikle, hatta çatışma ve savaşla eş anlamlı hale geldi. Toplumlararası ilişkiler, siyasi retorik ve yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde politikalar için derin sonuçlara sahip küresel bir fenomene, yeni bir norma dönüştü. Yerel bir tartışma, bölgesel bir çatışma veya ulusal meseleler aracılığıyla, şiddet, aşırılık veya literalizm ile, veya Filistin’deki seçim zaferinden yıllar sonra Tunus, Fas ve Mısır’da İslamcı partilerin iktidara yükselişleriyle, “Müslüman sorununun” gündeme gelmediği bir hafta geçmiyor. Radikal, kelimesi kelimesine veya politik yorumların ötesinde, İslam bir sorun haline geldi. Bilginin küreselleşmesi bir yandan şüpheyi, güvensizliği ve hatta damgalamayı meşrulaştıran, ortak bir ruh halini dünya çapında pekiştiriyor. Bir yandan da Müslüman tarafında, kurban olma hissinden kontrol edilemez saldırganlığa uzanan, savunmacı tepkilere sebep oluyor. Kısacası, hem yerel hem de küresel ölçekte sayısız soruna göğüs germesi gereken Müslümanlar için bunlar zor zamanlar.
Kafa karışıklığı oldukça yaygın. Her şey, analiz etmesi ve çözmesi neredeyse imkansız, sonsuz bir medya akışı içinde birbiriyle bağlantılı, apar topar bir araya getirilmiş gibi görünüyor. Dünya futbolunu yöneten FIFA sonunda başörtüsünü kabul etti ancak Fransa derhal reddetti. Londra sokaklarında Şeriat’a karşı gösteriler, ABD’de uygulamaya karşı protestolar yapıldı. Dört Fransız kamp danışmanı, Ramazan’da oruç tuttukları gerekçesiyle önce işten çıkarılıp, sonra tekrar görevlerine iade edildiler. Müslümanlar Hollanda’da açıkça iftiraya maruz kaldılar... Hepsi canlı medya ve internet ile güçlendirildi. Siyasi İslam’ın ve Arap isyanlarının yükselişini, Suriye’deki iç savaşı, İsrail-Filistin sorununu, Sünni-Şii gerilimini, Kuzey Mali’de köktendinci Selefiler’in taşlanma olaylarını ve Pakistan, Malezya ve kimi petrol monarşilerinde İslam’ın daha katı uygulanması taleplerini hatırlatmak istercesine...
Çin’de ve şimdilerde Burma’da Müslümanlar’a yapılan baskıyı, bunların yanında çeşitli Afrika ve Asya ülkelerinde yaşanan dinlerarası gerginlikleri de gözardı edemeyiz. Sadece dünyanın ve onu oluşturan toplumların halini gözlemlemek bile bizi İslam meselesiyle karşı karşıya getiriyor. Dinlerin bir arada varolması, uygarlıklararası ilişkiler, laiklik, ideolojik seçenekler ve devlet yapısı modelleri, bölgesel kültür ve küreselleşme, sivil toplum ve onun geleceği, kadınların ve vatandaşların statülerinin kalbinde İslam yatıyor. Bu meseleden kaçış yok: Artık her sorumlu insan İslam meselesiyle karşı karşıya ve delilleri tartıp sonuçlar çıkarmanın ve bir tavır almanın vakti geldi.
Güçlü lobi ve çıkar gruplarının, ideoloji ve medya baskısını sürdürmekten kazanacakları çok şey var. İslam’ı bir tehdide, Müslümanlar’ı ise şüpheli, tehlikeli varlıklara dönüştürmeye ant içmişler. Sadece ABD’deki Şeriat karşıtı kampanyanın azmettiricisi David Yerushalmi’nin sözlerini hatırlamak yeter: Şeriat’a karşı bir kanun geçirilemese de önemli olan bunun hakkında konuşulmasını sağlamak, anlaşmazlık tohumları ekmek ve ortalama vatandaşı İslam’ın bir tehdit olduğuna ikna etmek!
-Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.
YARIN
İslam’a karşı küresel bir komplonun ötesi