Dün asıl amacın insanları İslam’ın bir tehdit olduğuna ikna etmek olmadığını belirtmiştim. İslam karşıtı bir kampanyanın başarısızlığı, yalnız yarattığı patırtı sayesinde bile büyük bir başarıya dönüşebilir. Aynı mantık birçok ülkedeki popülistleri de kenetliyor. Benzeri bir kaygan zeminde yürütülen, hedefi dikkatle belirlenmiş medya kampanyaları, çoğunluğu Müslüman olan toplumlarla ilgili haberlerde kullanılıyor. Batı medyasının büyük kısmının, Bin Ali veya Mübarek diktatörlükleri konusundaki sağır eden sessizliği hızla, sonraki rejimlerde kadınlara, eşcinsellere ve dini azınlıklara yönelik davranışlar konusunda ince bir hassasiyet taşıyan bir demokrasiye destek vermeye dönüştü. Bunlar kesinlikle diktatörlere hiçbir zaman sorulmamış türde, Körfez’deki müttefiklere gelindiğindeyse sadece fısıldanan sorular. Aslında bilginin çarpıtılması ve tümüyle ideolojik olan medya, gittikçe daha fazla afişe oluyor.
Tasvir ettiğimiz şey asla, bazılarının hayalini kurduğu gibi, İslam’a ve Müslümanlar’a karşı “küresel bir komplo teorisi” değil. Elbette ideolojik çıkar merkezleri var; ancak medya mekanizmasının ve ateşlediği siyasi tepkilerin bir kısır döngü oluşturduğu da aynı derecede açık. İhtilaf, kamu merakını kamçılıyor ve kısa vadeli seçim taktiklerine yön veren popülist stratejiyi besliyor: Böylelikle medya garanti bir seyirciye oynuyor. Bilginin anında işlendiği ve küresel rekabetin söz konusu olduğu ileri teknoloji çağında, İslam kârlı. Buna şüphe yok: İslam para kazandırıyor, hem de çok para. İdeolojik yönlendirme ve kapitalizm mantığı arasına sıkışan İslam ve beraberinde Müslümanlar’ın kaderi, kendini olumsuz ve tabii ki baskıcı bir dinamik içinde buluyor.
***
Kendimizi nasıl ayıracağız? Öncelikle, dünya çapındaki dev medya ve siyaset dalgası İslam’ı küresel bir tehdit haline getirip yoluna çıkan her şeyi süpürürken, bizi alt eden sonsuz kurbanlık zihniyetinden nasıl kaçabiliriz? Çelişkili biçimde, tüm olumsuzluğuyla çıkmazımız, onu yenmemizi ve aşmamızı sağlayacak öğelerin çoğunu da içeriyor. İnsanlar İslam ve Müslümanlar hakkında genellikle tamamen cahilce sorular sorduklarında; anlatmak, öğretmek veya diyaloğa girmek için Müslümanlar’a mükemmel bir fırsat verilmiş oluyor. Eğer dünya çapında görünürlükleri; giyiniş biçimleri, isimleri, renkleri veya bölgesel çatışmalar yüzünden bir sorun olarak kabul ediliyorsa, çözüm daha az değil, daha fazla görünür olmaktır.
Modern çağ Müslümanlar’a küresel bir bilgi, eğitim, diyalog, iletişim ve direniş cihadı getirdi. Barışçıl, şiddet içermeyen bir sükunetin, tanık olmanın cihadı. Çıkış noktamız kendini bilmek, yorumsal aldanıştan ve kendini kırbaçlama gibi uçlardan kaçınan bir özeleştiri yapmak olmalı. İslam’ın ne olup olmadığını, çeşitlilik ve çoğulculuğa saygılı biçimde açıkça ifade edebilecek, hem kendimizin, hem de kendine hizmet eden veya popülist ideolojilerin ikiyüzlülüğünü kınayacak bir Müslüman vicdanı ortaya çıkmalı. Anlamak isteyen bir çoğunluğun meşru sorularına cevap verebilecek temiz bir vicdan, bununla birlikte aldatan, yalan söyleyen ve yönlendiren bir azınlığın ırkçılığına karşı durabilecek cesur bir vicdan. Yükümlülüğümüz bireysel, yerel, ulusal ve küresel olmalı. Günümüzde İslam’ı bir sorun haline getiren dinamikler, onu bir soruya da dönüştürdü: Kendinden emin cevaplarla öne çıkmak, Müslüman kadın ve erkeklerin sorumluluğudur.
* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.