Dilerseniz, arşivimde kesip sakladığım bir analizle başlayalım. Ortadoğu ve İslam dünyasıyla ilgili uzun yıllardır çalışmalar yapan Süleyman Arslantaş, İsrail’i şöyle tarif ediyor:
‘İsrail, kuruluşundan bu yana önemli sıkıntılar yaşamakta. Bunlardan birincisi meşruiyet sorunu. İkincisi kuşatılmışlık sorunu. Üçüncüsü su ve petrolden uzak olması. Dördüncüsü Pax Amerikan ekseninde olması, beşincisi iç güvenlik, altıncısı da evrenselleşememe ya da yerellik sorunu.’ (Fecre Doğru Dergisi, Nisan 1997)
Bu analiz hala güncelliğini koruyor. Arslantaş’ın altını çizdiği başlıklar, neredeyse bölgemizdeki tüm sorunların da kaynağı.
Dün Süleyman Arslantaş’la sohbet ettim. İsrail’in son saldırılarıyla ilgili iki başlığın dikkatten kaçtığına işaret etti. Birincisi, Doğu Akdeniz’de devam eden ve Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren ‘enerji’ kavgası. İkincisi, İsrail’in özellikle Filistin Devleti’nin ortaya çıkış sürecini dikkate alarak şekillendirdiği Gazze’yi Filistinlilerden arındırma politikası.
Bu başlıklar, İsrail’in iddia edilenin aksine son derece soğukkanlı bir strateji izlediğinin de ifadesi aslında.
***
Bugün tablo elbette çok farklı. Bu farkın iki önemli başlığı var. On yıldır farklı bir dış politika izleyen Türkiye ve şimdi Muhammed Mursi yönetiminde bir bölge gücü olarak sahnedeki yerini alan Mısır.
Mursi’yle birlikte Mısır’ın aldığı mesafeyi, daha once yazdığım birkaç cümleyle hatırlayalım:
‘Önce Suriye rejiminden gelen tebrik mesajını elinin tersiyle itmesi, ardından Kahire’nin derin güçleri karşısında gösterdiği tavır ve nihayet Tahran’daki Bağlantısızlar Zirvesi’nde sözünü hiç eğip bükmeden Suriye ve İran yönetimlerine getirdiği ciddi eleştiriler. Mısır, Üstad Said Nursi’nin ‘İslam’ın zeki evladı’ benzetmesini hatırlatan bir çıkış yakaladı. Ortadoğu sahnesinde, hatta daha geniş anlamda İslam dünyasının önemli sorunlarında Kahire’nin ağırlığı giderek artacak.’ (Star, 3 Eylül 2012)
Devamı da geldi. Önce Mursi’nin AK Parti kongresinde yaptığı konuşma. Şimdi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da peş peşe yaptığı ve hem Kahire’de, hem de bölgede büyük heyecan uyandıran konuşmaları.
Ankara-Kahire ekseni, sadece Filistin sorununda değil, Suriye başta olmak üzere bölgesel tüm sorunların çözümünde yeni ve kuvvetli bir açılım ifade ediyor. Mısır’ın ve Türkiye’nin elbette kendi bulundukları bölgede ve toplamda İslam dünyasında farklı nüfuz alanları var. Zaten bu yakınlaşmayı değerli kılan da bu.
***
Söz, kritik örgütlenmelere, özellikle de uluslararası bazı yapılara gelmişken, Başbakan Erdoğan’ın Kahire’deki şu değerlendirmelerini tarihe not düşmekte yarar var:
‘Eğer dürüstlerse, samimiyseler egemen güçlerin yapması gereken bir şey var. BM Güvenlik Konseyi’nden bu noktada artık ben çok şey beklemiyorum. Dünyada adaleti ihdas için, özellikle barışı sağlamak için kurulmuş bir BM Güvenlik Konseyi artık 5 liderin dudakları arasına sıkışmıştır. Oradan çıkacak ifadeler, çıkacak kararlardır tüm dünyayı ilgilendiren, ama şu anda bu konuda atılmış bir adım ne yazık ki hala yok.’
Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nı ve Arap Ligi’ni de ihmal etmedi bu konuşmasında:
‘Arap Ligi’ne de sesleniyorum; sizin sesiniz ne zaman çıkacak diyorum. Yani oturacağız, yemekleri yiyeceğiz, sohbetleri yapacağız, ondan sonra dağılacağız. Bunun ne anlamı var? Aynı şekilde İslam İşbirliği Teşkilatı’na sesleniyorum, siz ne yapıyorsunuz? Kendilerine bunları hep söylediğimiz için buradan söylüyorum. İlk defa burada söylemiyorum, onun için bu kurumların, kuruluşların reforme edilmesi şart. ‘
Bu eleştiriler, şu anda gündemde yeralan hemen her başlıktan çok daha önemli. Türkiye-Mısır ekseninde ifade edildikçe, daha da güçlü mesajlara dönüşecek.