Covid-19 insanoğluna hatırlattı ki dünya gerçekten küçük. Ve insanların kaderi ortak.
Dünyanın bir ucunda bir kişide peyda olan virüs kıtalar aşıp ırkına dinine diline rengine milliyetine bakmadan iki yıl içinde 5 milyon insanı canından etti. Ancak bu büyük acıdan alınması gereken dersin alınmadığı ortada.
Virüsün eşitlediği dünya, aşıya erişimdeki eşitsizlikler nedeniyle yine adaletsiz bir yer!
Üstelik dünya üzerindeki son insan da aşıya erişmediği müddetçe virüs kimse için tehdit olmaktan çıkmayacak, pandemi bitmeyecek.
Ama bırakın paylaşmayı, Avrupalı "gelişmiş" ülkelerin bile diğerine gelen tıbbi yardım kolilerini çaldığı "gayri medeniliği" de gördük bu vesileyle.
"Daha adil bir dünya mümkün" çağrısını bayraklaştıran, milli gelirine oranla muhtaç olanlara en büyük insani yardımı yapan Türkiye aşı konusunda da üzerine düşeni yapmaya hazır. Roma'daki son G20 zirvesinde Covid-19 aşısıyla ilgili de tek hakikatli konuşmayı yapan lider Erdoğan oldu.
Aşı ve tedaviye erişimin ayrıcalık değil temel hak olduğunu hatırlatarak "Hepimiz güvende olmadan, hiç kimse kendini güvende hissedemez. Bir tarafta yüz milyonlarca insan ilk doz aşıya dahi ulaşamazken, diğer tarafta turizm amaçlı uzay seyahatleri için yüz milyarlarca dolar harcanabiliyor. Bu adaletsiz düzenin daha fazla devamı mümkün değildir. Aşının şantaj ya da politika dikte aracı olarak kullanılması da son derece yanlıştır" dedi Cumhurbaşkanı. Turkovac'ın tüm insanlığın istifadesine sunacağını müjdeledi.
**
Tüm dünyayı eşitleyen, sınır tanımayan virüs belasına benzer bir diğer ortak felaket ise küresel ısınma ve iklim krizi.
Üstelik bunda sınır kapatmak, kendi vatandaşlarını aşılayıp diğerlerini kaderine teslim etmek gibi "bencillikler" de mümkün değil.
Aşı adaletsizliği nasıl pandeminin sürgit devamına yol açacaksa iklim krizi de ortak bir karar alınıp uygulanmadığı müddetçe her ülkeyi, tüm insanlığı aynı anda etkileyecek.
Gerekli tedbirler alınmazsa insanoğlunu aç-susuz ve güvensiz bırakacak olan iklim krizi tamamen insan faaliyeti kaynaklı. Ama anlaşılan o ki dünyayı en fazla kirleten ve iklim krizine yol açan devletler sorumluluk almaktan en fazla kaçan, ayak sürüyerek dünyanın sonunu çağıran devletler aynı zamanda.
İklim kriziyle mücadele emisyonlarda sorumluluğu daha fazla olan "gelişmiş" ülkelerin hem iddialı adımlar atması hem de mücadelenin finansmanı sağlanması gerekiyor.
İskoçya'nın Glasgow kentinde yapılmakta olan BM COP26 zirvesinin amacı da tam olarak bu.
**
Zaten çok geç kalınmış, ilerlemiş bir kriz yaşıyoruz.
2000'lerin başından itibaren emareleri açıkça görülen küresel ısınma için uzmanlar gayet net biçimde uyarıyordu.
O tarihlerde Bilgi Üniversitesinde Küresel Isınma ve İklim Değişikliği dersi veren Ömer Madra ile yaptığım ve Star gazetesinde 17 Aralık 2006 tarihinde yayınlanan röportajın başlığı alarm niteliğindeydi:
"Kıyamete 10 kaldı, uçurumun kıyısındayız!"
Nitekim dünya son on yılda büyük kasırgalar, sel baskınları, heyelanlar, eriyen buzullar, kuruyan göller, yanan ormanlar gerçeğiyle öyle sert biçimde yüzleşti ki yaklaşan felaketin büyüklüğü ancak yeni yeni harekete geçiriyor insanoğlunu.
2015 yılında imzalanan, 2016'da yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması taraf olan ülkeleri iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı konusunda ortak kararlara uymaya zorluyor. Türkiye 22 Nisan 2016 tarihinde imzaladığı anlaşmaya ilişkin kanun teklifini 22 Eylül 2021'de Meclis Genel Kurulu'nda kabul ederek yürürlüğe soktu. Halihazırda Paris İklim Anlaşmasını 191 ülke imzalamış durumda.
Yine de durum vahim.
BM Genel Sekreteri Guterres son durumu "Net bir seçim yapmalıyız. Ya biz onu durdururuz, ya da o bizi durduracak" diye ifade ediyor:
Fosil yakıtlara bağımlılık insanlığı ve gezegeni uçurumun kenarına itiyor, kendi mezarımızı kazıyoruz!
Üstelik uçurumdan ilk yuvarlanacak olanlar en masum olanlar.
Dünyayı kirleterek "gelişmediği" halde küresel iklim krizinden olumsuz etkilenen ülkeler açısından durum bir kez daha büyük bir adaletsizlik içeriyor. Sorunun sebebi olmadıkları halde küresel ısınmadan ilk etkilenenler ne yazık ki en yoksul ülkeler ve zengin ülkelerin yoksul kesimleri olacak. Açlık, kuraklık, sel ve yangınlar en çok onları vuracak.
Yoksa dünyayı sömürüp kirleterek gelişen ülkeler yeni hedeflerini çoktan belirledi. Kuzey kutbunda buzullar eriyip donmuş kara parçaları gevşeyince ortaya çıkacak verimli toprakların mülkiyeti için kavgaya tutuştular bile!