Önce, Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle, Türkiye arasındaki ticaret hacminin bugünü ve geleceği konusunda bazı rakamlar:
Kürdistan Federe Bölgesinin sınırları içinde bulunan Taq Taq petrol bölgesinden Habur’a kadar gelen petrol boru hattı-280 km-günde 200 bin varil petrolün ihracını mümkün kılacak. 2014 yılında yeni bir hat inşa edilecek ve bu yeni hat tamamlandığında, 2105’te günde 1 milyon, 2019’da 2 milyon varil petrol ihraç edilecektir. Bu rakam, Türkiye’nin bugün günlük petrol ihtiyacının yaklaşık dört katıdır.
Kürdistan ve Türkiye hükümetleri arasında doğal gaz anlaşması da imzalanmış durumda. 2014 ve 2033 yılı arasında değişik miktarlarda doğal gaz bu bölgeden Türkiye’ye gelecektir. 2014 yılında 0, 7 milyar metreküple başlayacak olan ihracat, 2033 yılında, 3,2 milyar metreküp olarak hesaplanıyor.
Bölgede 2 bin enerji firması faaliyet gösteriyor, hükümet 33 şirketle 57 anlaşmaya imza atmış durumda. Petrol aramak için şimdiye kadar firmaların harcadığı bütçenin miktarı 25 milyar dolar. 78 ülkeden gelen toplam 2 bin 296 firmanın yaklaşık yarısı Türkiye menşeli firmalardır. Bölgede Genel Enerji, Pet Holding, Türkerler ve Çalık grubunun yatırımları sürüyor, Sazak’ların inşaat firması Yüksel ve başka firmaların inşaat ve altyapı çalışmaları da aynı şekilde devam ediyor. Enerji anlaşmalarının Bağdat ve Amerika’da yarattığı rahatsızlığı hatırladığınızda, Kürtler’in önümüzdeki yıllarda, petrollerini dünya pazarlarına ulaştırabilmeleri için, sadece güçlü şirketlere değil, aynı zamanda güçlü ve kalıcı siyasi ittifaklara da ihtiyaçları olduğunu anlamak zor değil. Kişisel inancım o ki, hem Kürt hem Türk siyasetinde bu kadar çok şey değişiyorsa bunun en önemli sebebi, Kürdistan’ın sahip olduğu petrol ve doğal gaz zenginliğidir.
Ama bu doğal zenginliklere bir güvenlik şemsiyesi de lazım.
Bu şemsiyenin bir ucunu Türkler bir ucunu Kürtler tutmazsa, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma halleri yaşanabilir.
Kimse kendini kandırmasın, eğer bu zenginlik olmasa ABD Irak’a girdiğinde Amerikalılar, şu Kürtler çok mağdur oldu, hadi Irak’a girmişken bari şu Hewler’e de bir federasyon kurup geçelim!’ Demezdi.
Bu zenginliğin dörtte biri Rojava’da olsa, ‘Ortadoğu’da Kürtler’e Yeni Rol Arayışı’ için Kürtler’in Waşington’a gitmesine gerek kalmazdı!
Waşingtonlular gelir Kürtleri Diyarbakır’da, Kandil’de bulur anlaşırlardı!
Beş milyon civarında insan yaşıyor Kürdistan’da.
Kişi başına milli gelir şimdi beş bin dolar, bu rakamın 2020’li yıllarda, 40-45 bin dolara çıkacağı tahmin ediliyor.
Bu zenginliğe sahip olan ve üstelik tarihi hep ihanetler ve yenilgilerle dolu bir halkın, kendi içinde, bir takım korkuları ve gelecek endişesi barındırdığını da akıldan çıkarmamak lazım. Gerçi Kürtler kimsenin toprağını işgal etmedi, ama Ortadoğu’da İsrail’in bir geleceği var mı sorusu, nasıl ki Yahudilere büyük korkular ve endişeler yaşatıyorsa, Kürdistan halkı da benzer korkuları yaşıyor ve gelecekte onu yalnız bırakmayacak sırtını dayayacağı gerçek dostlar arıyor.
Türkiye bu bakımdan Kürdistan’ın geleceği için vazgeçilemez önemdedir. Kürdistan’ın geleceği Türkiye’yle kurulacak dostluk ve işbirliğinde yatıyor.
Bu dostluk ve işbirliğinin siyasi rengi ne olacak diye soracak olursanız, belli bir ideolojiye dayanmayacak der şunu da söylerim:
Kürt ve Türk halkı bugün Baasçılık ve Kemalizmi aşmaya çalışıyor.
Bu ideolojilerin belirleyeceği bir gelecek söz konusu değil artık.
Kürtler’in işi daha zor. Hem Baasçılık hem Kemalizm Kürt siyasetinde ciddi bir sorun..
Oysa her iki halkın muhafazakar değerlerine ve yeni sosyolojisine uygun bir siyaset tarzı ancak, geleceğe taşınabilir.
Muhafazakar-demokrat bir siyasi hatta gelişecek olan bu siyaset tarzının bir tarafında AK Parti öbür tarafında ise KDP olacak.
Siyasi gidişat bu yönde.