Hilvanlı bir ailenin yeni doğan kızlarına Kürdistan ismini vermelerini uygun bulmayıp, Helin isminin daha uygun olacağına karar veren yargıçların zihniyet yapısı ile Mısır’da Mursi’yi deviren askeri bloğun içinde yer alan hakimlerin zihniyet yapısı arasında hiçbir fark yoktur. Mısır’daki hakimler Hilvan’da görev yapsalardı aynı karara imza atarlardı. Hilvan’da görev yapan yargıçları Mısır’a geçici görevle yollasalar, Mursi’nin elini kolunu bağlayan, ona meclisi bile kapatan anayasa mahkemesinin aldığı kararlara imza atar bu kararları desteklerlerdi.
İslamcıların eliyle Mısır’a gelen demokrasiyi demokrasiden saymayan ve darbeyi alkışlayan yargıçlar sınıfının muadili bir sınıftan sayabileceğimiz yargıçlar, Türkiye’de bir anne ve babanın kendi çocuğuna hangi ismi vermesi gerektiğine karar verebiliyor ve bunda ahlaki hiçbir sorun görmüyor.
Gazetelerde okumuşsunuzdur. Hilvanlı bir aile, kızlarına Kürdistan ismini koyuyor. İsim nüfus idaresinde tescil ediliyor. Ama Nüfus idaresi, bir süre sonra, baba Yunus Toprak’a ismin yanlışlıkla konulduğunu, bu ismin yasak olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini söylüyor.
Kızları Kürdistan’ın ismini değiştirmeyi kabul etmeyen anne ve baba için bu defa suç duyurusunda bulunuluyor.
Derken yerel mahkeme şu kararı veriyor:
‘Davalının çocuğuna Kürdistan ismini vermesinin küçük çocuğu ilerde toplum önünde rencide edeceği gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan Türk vatandaşların da, Kürdistan Toprak isminin manası dikkate alındığında davalı Yunus Toprak’ın kızı Kürdistan isminin yörede sıkça kullanılan Helin olarak değiştirilmesine..’
Bu bir hukuk skandalı olmanın ötesinde, halka hangi zaviyeden bakıldığını göstermesi bakımından çok ilginç bir karardır.
Yasaklamayı anlamak mümkündür, ama yasak saydığınız bir isme alternatif bir isim bularak, bu ismi, ailenin rizası hilafına mahkeme kararıyla tescil ettirmek sanırım hukuk tarihinde bir ilk.
Mısır’a hangi türden bir demokrasinin uygun olacağına karar veren yargıçlar zihniyeti, Türkiye’ de , Kürtler ‘in kendi çocuklarına hangi ismi koymalarının uygun olacağına karar verebilen ‘akraba’ bir zihniyet olarak çıkıyor karşımıza.
Ama neyse ki Yargıtay bu kararın temel bir hakkın gaspı olduğunu gördü ve bu davada şu karara vardı:
‘Her kişinin bir adı olması zorunlu kılınmıştır.Bu zorunluluk kişinin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir öğesini oluşturan adını özgürce seçmesi ve onurla taşıması için kendisine tanınmış temel kişilik hakkıdır. Bu hak anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerde olup, her Türk yurttaşı eşit olarak yararlanır. İlgili yasalarda çocuğa isim koyma hakkı ana babaya aittir. Adın yabancı kökenli olması değiştirilmesini gerektirmez. Mahkemece mevcut isimin silinerek yerine re’sen Helin isminin verilmesi hukuken mümkün değildir.’
Malumunuz, önceleri Kürtçe isim koyma hakkı yasaktı. Bu yasağı Kürtler çocuklarına Kürtçe isim koymak suretiyle, fiili olarak işe yaramaz hale getirdiler. Yasağı kaldıran düzenlemeler sonra geldi. Yirmi yıl önce olsa, aynı yargıçlar , hiç kuşkusuz Helin adının da uygun olmadığına kolaylıkla karar verirlerdi, nitekim bu konuda alınmış çok sayıda mahkeme kararı var.
Yasak delindi ama şimdi de hangi Kürtçe isimin daha uygun olması gerektiğine karar verilebiliyor.
Kürtçe isim lazımsa, ona biz karar veririz demek oryantalist bir anlayıştır.
Aynı oryantalizm şimdiye kadar Doğu’ya, demokrasiyi çok görüyordu. Şimdi demokrasi geldi kapıya dayandı. Madem Mısır halkı ve Araplar demokrasiyi denemek istiyor o zaman yapılacak şey, bu demokrasinin ne türden bir demokrasi olması gerektiğine Batı’nın işbirlikçisi orduların karar vermesidir. . Mısır’da darbe yapanlar, Mısır’ın nasıl bir demokrasiyle yönetilmesi gerektiğine halkın değil, ordunun ve yargıçlar sınıfının karar vermesini istiyorlar.
Son on yıla kadar bizde de durum bu değil miydi?
Batı, Doğu’yu yeniden tahayyül ederken yani yeniden yaratırken, Doğu’nun yaşam tarzının, kültürünün, siyasi ve sosyal hayatının da Batı’nın tahayyülünde yarattığı ‘Doğu’ ya bezemesi gerektiğine inandı ve bu inanca bizzat Doğulu toplumların aydınlarını da ortak etmeyi başardı.
Ne Doğu ne de Türkiye artık bu oryantalist kalıba ve oryantalist dünyaya sığmıyor..
21. Yüzyıl Doğu’nun Batının oryantalizmle mücadelesinin yüzyılı olarak başladı. Öyle görünüyor ki, yeni yüzyıl bu mücadeleyle anılacak olan bir yüzyıl olacak.